PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

MUSTAFA SABRİ EFENDİ

Mustafa Sabri Efendi

İslam Teali Cemiyeti’nin (Cemiyyet-i Müderrisin) kurucularından Mustafa Sabri, Vahdettin döneminde Damat Ferit hükümetlerinin şeyhülislamlığını yapmış, Dürrizâde Abdullah ile, Sevr Antlaşması’nın kabulü yolunda görüş bildirmiştir.

İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin (İngiliz dostları derneği) kurucularındandı. Atatürk Nutuk’da  bu cemiyet için şunları ifade eder:

“Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Frew idi:

Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla’nın derneğin açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da ondan daha çok rol oynadığı görülecektir. Bu dernek hakkında söylediklerim, sırası geldikçe yapacağım açıklamalar ve gereğinde göstereceğim belgelerle daha kolay anlaşılacaktır.”

Mustafa Sabri  Ermeni techirinde Yozgat bölgesinde ihmali bulunduğu gerekçesiyle işgalci devletlerin baskısıyla yargılanan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam kararı 8 Kasım 1919’da Vahdettin’in önüne geldiğinde Vahdettin idam kararını imzalamadı; intikam duygularıyla olayların büyüyebileceğini öne sürdü ve Mustafa Sabri Efendi’den fetva istedi. Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin fetvasıyla Kemal Bey idam edildi. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey daha sonra 14 Ekim 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ‘milli şehit’ ilan edilmiştir.

Mütareke Basını; Mondros Mütarekesi zamanında Milli Mücadele aleyhinde yayın yapan, Ali Kemal, Refii Cevat Ulunay, Sait Molla, Mustafa Sabri Efendi, Mehmet Asım gibi gazeteci ve yazarların, milli mücadelenin verilmesine karşı olan tavırlarını ortaya koydukları basına daha sonradan verilmiş isimdir. Bu yazarlar Damat Ferit Paşa’nın İngiltere ile dostane işbirliğini savunan Hürriyet ve İtilaf Fırkası politikalarını destekler, Türk milletini Anadolu’da yaşayan sadece tarım ve hayvancılıkla uğraşan, tahsili ve bir zanaatı olmayan köylüler olarak tanımlayarak bu insanların Düvel-i Muazzama (Büyük Devletler) karşısında varlık gösteremeyeceğini bu yüzden büyük devletlerle Mondros Mütarekesi çerçevesinde sürdürülen dostane ilişkilerin doğruluğunu savunurlardı. Mütareke Basını, Anadolu’daki Ulusal direnişi örgütleyen Mustafa Kemal karşısında bir kampanya başlatmış, ulusal direnişi karalama ve parçalama yarışına girmişti. Bu kampanyaya İstanbul’da “Alemdar” , “Peyam-ı Sabah”, “Türkçe İstanbul”, “Aydede”, “Ümit”, Anadolu’da ise “Ferda”, “İrşat”, “Zafer” gibi gazete ve dergiler katılmışlardı. İşte mütareke basınından birkaç manşet örneği:

·         “İngiltere’ye olan sevgimize, Amerika’ya olan saygımız ket vurmaz”. (Türkçe İstanbul, 16.12.1918)

·         “M. Kemal Samsun’a gidince bir takım örgütler kurmaya başlamış, (…) kışkırtıcı sözler söylemiş, Erzurum’da yaptığı kongre Anayasaya, Meşrutiyete başkaldırmadır.” (2.8.1919, 13.9.1919)

·         “İdam! İdam! İdam! Mustafa Kemal cezasını bulacak” (Ali Kemal Peyam 25.4.1920)

·         “Anadolu Kemalistlerden temizlenecektir.” (Alemdar 29.4.1920)

·         “Padişaha sadakatle bağlı Anadolu halkı, Mustafa Kemal denilen şakiye haddini bildirecektir.” (20.4.1920 Peyam)

·         “İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak.”, “Azimli bir hükümet, ’Kuvayı Milliye’adı altına sığınan bu haydutların kafasına neden bir yumruk indirmiyor?” (21.4.1919 ve 16.3.920 Alemdar)

·         “Yunanlılar ne kadar ebedi düşmanımız olursa olsun, bugünkü galiplerimizin bir müttefikidir, onlara karşı yapılacak hareket, İtilaf Devletleri’nin kırgınlığına sebep olur. Gafletin bu derecesi görülmüş, işitilmiş şey değildir!” (23.4.1920 Alemdar)

Mustafa Sabri, Millî Mücadele’ye de şiddetle karşı çıkanlardandı. Ona göre Milli Mücadele, devlete başkaldırma hareketinden başka birşey değildi, bu harekatın başında bulunan Mustafa Kemal Paşa ise, Hilafet ve Saltanatı kaldırarak “Sultan Osman Oğlunun makamına” geçmek isteyen bir kişiydi. Mustafa Sabri Milli Mücadele’yi İttihat ve Terakki hareketi olarak değerlendirmekteydi.

Mustafa Sabri 25 Eylül 1919 de İslami Teali Cemiyeti Kuvayi Milliye’yi “kudurmuş haydutlar” olarak ilan etti.  “Yunan ordusu halifenin ordusudur, asıl kafası koparılacak mahlukat, Ankara’dadır” şeklinde bildiri yayınlattı. Mustafa Kemal hakkındaki ölüm fermanını bizzat kaleme aldı, “öldürülmesi caizdir, hatta dini vazifedir” dedi.  O tarihte şeyhülislam olan Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin kaleme aldığı fetvayı okuyunca imzalamayı reddetti ve istifasını verdi. Ağdalı bir dille yazılan fetvada özetle şunlar denmekteydi: “Padişah’ın aksi emrine rağmen istilacılara karşı direnişe geçen milliyetçilerin öldürülmeleri caiz olmakla kalmayıp hatta her müslümanın dini görevidir. Bu uğurda ölenler şehit, kalanlar gazi sayılır.” Haydarizade İbrahim Efendi’nin istifasının ardından fetva meselesinden vazgeçilmedi. Fetvayı imzalayacak birisi arandı ve Dürrizade Abdullah Efendi bulundu. Mustafa Sabri’nin yazdığı fetva Dürrizade tarafından verildi, 11 Nisan 1920 tarihli fetva

Damat Ferit’in onayı ve Vahdettin’in buyruğuyla duyuruldu. Dürrizade ve fetvası ile ilgili geniş açıklamalarımızı okumak için lütfen tıklayın.

Mustafa Sabri satılmışlığını şu sözleriyle belgelemeyi sürdürdü:

“Mustafa Kemal’in ve Ankara Hükümeti’nin kahpeliklerini, sahtekârlıklarını şu ufacık mukaddime’ye sığdıracak değilim. Demek isterim ki bu şekil değiştirmeler, bu zıtlıkları işleyebilmek için insan utanmamazlıkta da kahraman olmalıdır. Hele dinsizlik olmadan haksızlığın, hayâsızlığın bu derecesi tasavvur olamaz. Yani bütün hareketlerini hilafet makamına hizmet şeklinde göstermiş iken, nasıl kahpelik ve hayâsızlıktır ki hilafetin en çirkin tezyifler ve tahkirler altında birden bire ilgasına cesaret etmişti. İki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul’dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir.”

İşgalcilere karşı Anadolu’nun yanında saf tutan Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi (Müftüler), Isparta Müftüsü Hüseyin Hüsnü (Özdamar), Uşak Müftüsü Ali Rıza (Bodur), Burhaniye Müftüsü Mehmet (Tarhan), Antalya Müftüsü Ahmet Hamdi ve Sinop Müftüsü İbrahim Hilmi Efendiler olmak üzere pekçok müftüyü görevlerinden azletti. Ankara müftüsü Rıfat Börekçi için idam fermanı çıkardı.

Anadolu Cemiyeti adıyla örgüt kurdu.  Milli hareket aleyhindeki fetva ve bildiriler, ayaklanmaların birdenbire yayılmasında etkili oldu. Çeşitli araçlarla (postayla, Anadolu’ya geçen kimseler aracılığıyla, v.s.) hatta Yunan ve diğer İtilâf güçlerinin uçaklarıyla dağıtılan fetva ve bildirilerle, özellikle Teâlî-i İslam Cemiyeti’nin bildirileriyle, aldatılan halk yer yer vatan kurtarıcılarının önüne dikildi. Öyle ki, bu tehlikeli isyan hareketleri Ankara’nın yakınlarına kadar sirayet etti.

İzmir’deki Yunan Yüksek Komiserliği’ne teklifte bulundu:

Mustafa Kemal’in pençesinden kurtarmak için Batı Anadolu’da özerk hükümet kuralım, yönetimin başında Hıristiyan vali bulunsun, ordusundan Yunan başkomutanı sorumlu olsun

Atina’ya iletildi, Yunan Başbakanı Gunaris teklifi inceledi, “kendi milletini satan hainlere ihtiyacımız yok” cevabını verdi. Ama, Mustafa Sabri’nin Yunanistan’a ihtiyacı vardı. Milli mücadele kazanılınca, İngilizlerin temin ettiği bir yük  gemisiyle kaçtı, Yunanistan’a sığındı. Ulusal bağımsızlığın kazanılmasından sonra da olumsuz tutumunu sürdürdü. Gümülcine’de  basın patronu oldu, Yarın adıyla gazete çıkardı. O gazeteye 1927 senesinde,

“Yalnız Müslüman ve insan
Olarak kalmak üzere, Türklükten,
Şeref ve izzetimle istifa
Ediyorum Allah’ın huzurunda!…

Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
Beni Türk milletinden addetme
Elimden gelse bütün Türkleri Arap yaparım,
bunların vaktiyle Araplaşmadığına eseflenirim”

diye yazdı. Aynı gazetede Ankara Hükümeti’nin Musul üzerinde hak iddia etmesinin gülünç olduğunu da yazdı.

Şapka kanununa, Medeni kanun’un kabulüne, Harf Devrimine, Halifeliğin kaldırılmasına, Kuran’ın Türkçe’ye tercüme edilmesine karşı çıktı.

“Milliyet önemli bir şey idiyse, bir Türk dili veya bir Çerkes dili yanında Arap dili çok daha üstündür, bunların yanında daha büyük olan Arap milliyeti ile iftihar etmek daha akla uygun olacaktı”

diyerek Türk Milliyetçiliği’ne de karşı çıktı.

Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını dinsizlik olarak değerlendirdi. Bu konuda Türkiye’deki hükümetin dinsiz olduğunu, bu hükümeti tasvip eden halkın da “küfre rıza küfür” kuralınca kafir  olduğunu söyleyecek kadar ileri giti. Dini Mücedditler adlı eserinde şapka giyilmesini “hem dinî hem de millî küfür” olarak değerlendirdi. Ona göre, “kadına geçim hürriyeti vermek, erkeklerin kadınları himayelerinden atmaları sonucunu doğuracağı için kadınların zararına olacak, ayrıca, kadınları erkekleştirmek, evlilik hayatını da buhrana sevkedeceğinden toplumun geleceğini ipotek altına almış olacaktı “. Çok eşliliğin yasaklanmasının İslâm ülkelerinde zinanın yapılmasına sebep olacağını, çünkü erkeklerin gizli dostlar tutacaklarını iddia etti.

Hilafetin yeniden kurulması için, dönemin Papa’sı XI. Pius’a mektup gönderdi, Vatikan’dan yardım istedi. Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu’nun resmi tarihçisi, kültür ataşesi ve aynı zamanda basın sözcüsü Dr. Rinaldo Marmara’ya göre: “Vatikan gizli arşivlerinde yer alan mektup Roma’da Vatikan Dışişleri Bakanı Kardinal Gasparri adına dönemin Papa’sı XI. Pius’a iletilmesi için yazılmış. Mustafa Sabri Efendi’nin kaldırılan hilafetin yeniden inşası için Vatikan’dan yardım istemiş. Bu mektup, dinler arası kardeşliği göstermesi açısından da önemli. Mektupta Mustafa Sabri Efendi, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında bir çatışma olmadığını, çatışmanın din ile dinsizleştirme arasında yaşandığını belirtiyor.”

Mustafa Sabri Efendi mektubunda, hilafet komitesi kurduklarını belirterek hilafetin yeniden kurulabilmesi için Vatikan’dan şu şekilde yardım istiyor: “Hilafet komitesi, Müslüman dünyasının çıkarları doğrultusunda yayın yapacak ve propaganda faaliyetlerinde bulunacak. Hıristiyanlarla da genel bir dayanışma içersinde bulunarak hilafet kurumunu restore etmeye çalışacaktır. Bugün Müslüman ve Hıristiyan dünyasında dini alanda çatışma yoktur. Mevcut çatışma, din ile dinsizleştirme arasındadır. Sizden Papalık makamı ile başkanı olma şerefine sahip bulunduğum bu komite arasında işbirliği sağlamanızı rica ediyorum.

Mektuba cevap verildi mi?

Mustafa Sabri Efendi Vatikan’a gidip Kardinal Gasparri’yle görüştü mü? Bu soruların yanıtını ise Mustafa Sabri Efendi’nin Romanya’dayken, General Vehib Paşa’ya yazdığı 20 Temmuz 1928 tarihli mektuptan öğreniyoruz: “Papa Hazretleri’nin Hâriciye Nâzırı Kardinal Gasparri ile görüştüm ve müsaadeleri ile Vatikan Sarayı’nı gezdim. Kardinal ile mülakat esnasında bir aralık kendisinin bacağını bacağının üzerine koyarak oturduğuna dikkat ettim ve bunu şark adabımuaşeretince biraz garip bulduğum için ben de öyle bir vaziyet almak lüzumunu duydum.

Mustafa Sabri Yunanistan’da bulundugu sırada Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin 1 Haziran 1924 tarihli kararıyla, “Yüzellilikler” arasına dahil edilerek, ülkeye girişi yasaklanmıştı. Yarın gazetesinin 29 Temmuz 1927 tarihli sayısında yayımlanan şiirinde Türklükten istifasını ilan etmişti. 1938’de affedilmesine rağmen Türkiye’ye dönmedi.  Yunanistan’dan Suudi Arabistan’a geçti, en son Mısır’a yerleşti, El Ezher Üniversitesi’nde ders verdi, Kahire’de 12 Mart 1954’te öldü, Gafir mezarlığına gömüldü.







KAYNAK
https://bpakman.wordpress.com/


Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası