Haçlıların hizmetçileri dinciler tarafından Atatürk’ün yıpratılması, Türk milletinin gözünden düşürerek defterinin dürülmeye çalışılmasının bir başka örneği Atatürk’ün mal varlığının gündem yapılması. Nasıl mı? Atatürk’ün menkul ve gayrimenkul mallarının aşağıdaki listesini vererek:
Ankara’da; Orman, Yağmurbaba, Balgat, Macun, Güvercinlik, Tahar, Etimesut ve Çakırlar çiftliklerinden meydana gelen Orman Çiftliği Yalova’da; Millet Çiftliği Baltacı Çiftliği Silifke’de; Tekir Çiftliği Şövalye Çiftliği Dörtyol’da; Portakal bahçesi Karabasamak Çiftliği Tarsus’ta; Piloğlu Çiftliği Bu yerlerdeki; Bira Fabrikası Malt Fabrikası Buz Fabrikası Soda ve Gazoz Fabrikası Deri Fabrikası Tarım Aletleri ve Demir Fabrikası iki modern Süt Fabrikası iki büyük yoğurt imalathanesi şarap imalathanesi değirmen 2 yağ ve peynir imalathanesi 2 tavuk çiftliği 2 özel iskele ve liman 5 satış mağazası Çelik Fabrikası’nın %40 payı 16 traktör 13 komple biçerdöver 1 deniz motoru 5 kamyon ve kamyonet 2 binek otomobil 19 binek ve yük arabası 13100 adet koyun 443 sığır 69 at 58 eşek 2450 tavuk.
Konudan bihaber olanlar için bir kısmı milletinin ona hediye ettiği, çoğu satın alınan mülklerden oluşan bu listedeki gayrimenkuller, ilk anda şok yaratırken dinci/iftiracı takımı Atatürk işte bu malların sahibiydi, milyonerdi deyip orada konuyu kesiyor. Kanı ve imanı bozuklar ekibinin ‘yorumcular’ (!) korosu da haçlı üstatlardan meşk ettiği şarkısını söylemeye başlıyor:“Vay be! Adam, neredeyse memleketin yarısına el koymuş!”.Sonuçta işin aslını bilmeyenlerin içine en azından kurt düşüyor:“Atatürk de çalmış, çırpmış, malı, mülkü varmış!”diye.
Gazi’nin bu mallarınasıl, neden edindiğinevene yaptığınailişkin tek kelime yok.
O halde bu Allahın belaları dincilerin çamur atıp kaçtığı noktadan bu mülklerin edinim konusu da dahil olmak üzereneyin ne olduğunu açıklamak her zaman olduğu gibi bu sefer de bize düşüyor.
Günümüzde Suudi Kralının sadece kendisinin 2 trilyon dolar serveti bulunmaktadır. Ayrıca bir eli yağda diğeri balda yaşıyor, kuş sütüyle besleniyor. Atatürk de yaşadığı dönemde hayatını böyle krallar gibi sürdürebilecek gücü vardı ama elbette ki öyle yapmadı, mala, mülke, eve, çiftliğe, paraya da hiç ihtiyacı olmadan yaşadı.
Bunu Atatürk’ün 10 Haziran 1937 günü Trabzon’da akşam yemeği sırasında:‘Bana bordro imzalatırlar ama ne para veren olur ne de paranın hesabını. Şu anda cebimde para yok. Benim zaten paraya ihtiyacım yok. Masrafım da yok. Bana milletim bakar.”demesinden de anlamak mümkün. Atatürk Suudi kralı gibilerinin tam tersine, saygınlıkta ve sevilirlikte bir liderdi. Atatürk’ün beş parası, yatacak yeri olmasaydı bile milletinin onu el üstünde tutacağı çok açık bir gerçekti.
Atatürk’ün geliri
Cumhurbaşkanlığı aylığı ve ödeneği, 1927’ye kadar ayda 5000 lira maaş, 7000 lira ödenekti. 1927’de bunlara, genel bir yasa ile ve “pahalılık zammı” adı ile 2480 lira eklendi. 1927 ve 1928’de bu gelirinden ayda 453 lira, 1929 ve 1930’da 724 lira, 1931’de de 1293 lira vergi kesiliyordu. 1931’de kendisine net ödenen, 13186 liraydı. 1932’de çıkan bir yasa ile, yüksek maaş ve ücretlere ağır vergi konuldu. Buna göre Atatürk’ün maaş ve ödeneğinden kesilen vergi miktarı 5401 liraya çıktı ve aldığı ayda net 9078 liraya düştü.
1927 de askerlikten emekli oldu. Bu maaş önce 40 liraydı sonra artarak 150 liraya çıktı. Bu maaşa hiç dokundurmamış, bankada ayrı bir hesapta biriktirmişti.
Maaş dışında harcırah kabul etmiyordu. Maiyetine de harcırah aldırtmazdı. Seyahat masraflarını herkes cebinden öderdi. Atatürk’e “Pinti Mustafa” denirdi. Çünkü cebinde para olmaz, cebinde zaten olmayan parayı da harcamazdı. Günümüzde yaşanan görgüsüzlük, israf, devlet parasının, malının talanının tam tersini yaşamaktaydı.
Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün, Dolmabahçe sarayının tüm masrafları Atatürk’ün maaşından ödenmekte, Köşkün içinde ve dışında çalışan tüm köşk görevlilerinin öğle yemekleri ile köşk içinde çalışanların sabah ve akşam yemekleri tabldot olarak Atatürk tarafından karşılanmaktaydı. Köşkün günlük yemek mevcudu, konuklarla birlikte 90-100 kişiyi buluyordu.
Atatürk Cumhurbaşkanlığı maaşlarını ayrı bir hesapta tutturuyor, çiftliklerine, Çankaya’nın Dolmabahçe sarayının tüm masraflarına, tren dışındaki seyahat giderlerine ve yardımlara harcattırıyordu. Mesela çocuklarını okutan ve maaşından başka geliri, yan geliri olmayan İnönü ailesine, özellikle Başbakanlıktan ayrılmasından sonra maaş almadığı için, her ay maaşından 2000 lira yardım olarak ödettiriyordu, aynı şekilde sağlık bakanlığından ayrıldıktan sonra maaşsız kaldığı için Refik Saydam’a her ay 500 lira, geliri olmayan kardeşi Makbule hanım’a her ay 200 lira, Bülent Nejat Hanım’a 100, Fahima Nejat hanım’a 100, özel hafızı Yaşar Okur’a 100, yüzbaşı Hüsnü Erkin’e 100 lira maaşından aylık parasal yardım yaptırmaktaydı.
Yalancı dincilere göre Atatürk’ün zaten mirasını bırakacak kimi kimsesi yokmuş, zaten herşeyi devlete kalacakmış, o yüzden varlıklarını devlete bağışlaması göz boyamaymış.Bu tamamen yalandır. Evet, Atatürk’ün annesi, babası ölmüştü, eşi yoktu, çocuksuzdu ancak kız kardeşi Makbule Hanım hayattaydı mevcut yasa gereği mirasçısıydı. Atatürk istediği kadar vasiyet yapsa da bir miktar varlığı kızkardeşine kalacaktı. Bu yüzden bu pay için özel kanun çıkartarak kardeşinin Atatürk’ün maaşlarından biriken parası ile kardeşine alınacak bir ev dışında hiçbirşey edinmemesini sağlamıştır. Neden?Çünkü üzerindeki gayrı menkulleri milletin malı olarak kabul etmektedir ve aslında çoğu milletin parasıyla edinilmiştir.Devletin verdiği ve harcamadığı maaşını bile milletin parası olarak mütalaa etmektedir. Hiç ticaret yapmamış olması da dahil bütün doneler onun mal, mülk ve paraya meraklı olmadığına işaret etmektedir.
Atatürk kendi el yazısıyla ve noter huzurunda vasiyet hazırlamıştır. Ayrıca bu hususta yazılı talimatlar da vermiştir. Atatürk, kendi parasından sadece kimseye muhtaç olmadan oturması için kızkardeşi Makbule Hanım’a Ankara’da bir ev, yine kimseye muhtaç olmadan oturması için bir ev de Fevzi Çakmak Paşa’ya alınmasını istemiştir. Fevzi Çakmak Paşa’nın evi, Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü tarafından elinden alınmıştır. Atatürk’ün ölümünden bir süre önce bu ikisi dışındakitüm varlığını millete, kamu kuruluşlarına bağışlamışve bağışların resmi tescilleri bizzat Atatürk nezaretinde yapılmıştır. Bankada kendi özel maaş hesabında biriken 73 019 lira parasıvasiyeti üzerineCHP’ye devredilmiştir.
Hindistan’dan gelen paralar
Günümüzde daha çok Pakistan’da ve Bangladeş’te kalan, o zamanki Hindistan Müslümanlarının Emir Ali başkanlığında Hint Hilafet Komitesi (İndian Committee of the Caliphate) aracılığıyla topladıkları ve Kurtuluş savaşına yardım olarak gönderdikleri 675 bin liranın 500 bin lirasını Atatürk Kurtuluş savaşında Büyük Taaruz öncesinde orduya göndermiştir. 110 bin lirasını ise Yunan’ın Büyük Taaruzdan kaçarken yakıp yıktığı camilerin ve binaların tamirine tahsis ettirmiştir. Bazı camileri kendi parasından tamir ettirmiş, mesela Eskişehir Mihalıççık camiine şahsi hesabından 5 bin lira yardım göndermiş ve bunları gizli tutmuştur. 1935 yılında Tokyo camii yapımına da aynı şekilde yardım ettiği bilinmekte. Bunların belgeleri nerede diyenlere sormak lazım. Banka hesabından alenen yapılan resmi ödeme banka arşivlerinde bulunmaktadır, nitekim bir araştırma kapsamında hepsi incelenmiş ve yayımlanmıştır. Ayrıca bütün bunlar Ali Metin Çavuş gibi talimat verdiği adamlarının ve yakınında olanların hatıralarında da açıklanmaktadır.
Hint Hilafet Komitesinden gelen 675 bin liranın bir yere tahsis edilmemiş 65 bin lirası ile yine Hint Müslümanlarından gelen 380 bin lirayı, yani toplam 445 bin lirayı Bakanlar Kurulu Atatürk’e vermek istemiştir. Atatürk bu parayı Hint Hilafet Komitesi dışında yine Hindistan’dan başka yardımlarla birlikte Atatürk’ün maaşı dışında Osmanlı Bankasında tutulmakta olan ayrı bir hesaba aktartmış, Atatürkbu hesaptan kişisel hiçbir harcama yapmamıştır. Bu hesaptan 120 bin lira, aşağıda açıkladığımız amaçla, yukarıda listesi verilençiftliklerin alınmasına harcanmıştır. Celal Bayar ile istişare ederek kalan 325 bin liranın 250 bin lirası ileİş Bankasını kurdurtmuştur. Son kalan 75 bin lirayla yatırım olarakİş Bankasının hisse senedini aldırtmıştır. Atatürk vasiyetiyle bu hisse senetlerinin mülkiyeti ve yönetimini CHP’ye, kar payının alımını ise Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna bırakmıştır. Böylece bugüne kadar bu hisse senetlerinin kar paylarından tek kuruş CHP’nin kasasına girmemiştir.
Atatürk’ün üzerinde görünen gayrimenkullerinin çiftliklerden oluşmasının sebebi vardı. Atatürk yokluk, yoksulluk ve parasızlık içinde bir Kurtuluş Savaşı verip, ardından yeni bir devlet kurmanın ne demek olduğunu çok iyi bildiği için, hem o zamanki halka, hem gelecek nesillere örnek olması amacıylaörnek tarım, hayvancılık ve sanayi projelerigeliştirmiştir. Türkiye’nin kalkınmasının köyden, köylüden başlatılması gerektiğine inandığı için“Köylü milletin efendisidir”demiş ve bu doğrultuda köylüye örnek oluşturmak amacıyla modern tarım ve hayvancılık yöntemlerinin uygulandığıörnek çiftliklerkurmuştur. Yani Atatürk’ün parasını vererek çorak, bataklık, kullanılmadığı için değersiz olduğundan ucuza aldığı çiftliklerden amaç bu çiftlikleri işletip para kazanmak değil, bu çiftliklerde modern tarım, hayvancılık ve hatta sanayi uygulamaları yaparak Türk halkına Türk köylüsüne örnek olmaktı. Atatürk, Anadolu’nun her yerinde tarım ve hayvancılık yapılabileceğini göstermek için önce Ankara’nın en bataklık, en kötü yerinde, ziraatçilerin burada ağaç falan yetişmez dedikleri yerde Gazi Orman Çiftliği’ni kurdurarak işe başlamıştır. Bu işle bizzat ilgilenmiş, çiftlik inşası sırasında fırsat bulabildiğinde çiftliğe giderek çalışmaları çok yakından izlemiştir. Daha sonra da Yalova, Mersin gibi birçok yerde birçok araziler edinip örnek çiftlikler kurdurup işletmiştir. Buralarda tarım ve hayvancılık yaptırmış,fabrikalar kurdurmuş, hatta biyoyakıt kullanımı konusunda bile çalışmalar yaptırmıştır.
Atatürk, bu örnek çiftliklerin, hem modern tarım, hayvancılık ve sanayi yapılan yerler olmasını, hem de ağaçlandırılarak adeta yeşil bir cennete dönüştürülmesini istemiştir.
Atatürk, her konuda olduğu gibi tarım, hayvancılık, sanayi ile iç içe geçmiş yeşil bir çevre konusunda da milletine örnek olmak istemiş, bu konuda da milletine elle tutulur bir şeyler bırakmak istemiştir.
Bu amaçla örneğin Ankara’daki Gazi Orman Çiftliği’ne her yıl 50.000 ağaç diktirmiştir. Milletine doğa ve ağaç sevgisi konusunda örnek olmak için Yalova Çiftliği’ndeki köşkünü, sırf yanındaki bir çınar ağacının dallarını kesilmekten kurtarmak için, altına ray döşetip birkaç metre kaydırmıştır. O günden sonra bu köşkün adı “Yürüyen Köşk” olmuştur.
Atatürk, ölmeden önce de gözü gibi baktığı çiftliklerini, içindeki mal varlıklarıyla birlikte milletine bağışlamıştır. Çiftliklerini “zarar ettikleri için hazineye bağışladığı” iddiası kocaman bir yalandır, eğer böyle bir durum söz konusu olsaydı bağış işlemi Haziran 1937’de değil çok daha önce yapılırdı. Gerçek tamamen farklıdır. Bu çiftlikler yukarıda açıklandığı gibi 120 bin liraya kurulmuş, 13 yıl çalıştırıldıktan sonra değerleri 1 milyon liraya yaklaşmıştır.
Atatürk’ü düşünün! Bütün ömrü milleti için mücadele etmek uğrunda cephelerde geçmiş. Önce emperyalizmle ve yerli işbirlikçilerle, sonra da kendi ifadesiyle“kavrama sınırları biten” bazı arkadaşlarının muhalefetiyle, değişime karşı gelen kitlerle mücadele ederek tam bağımsız ve çağdaş bir devlet kurmuştur. Daha önce de belirttiğim gibi ne yapsın malı mülkü? Gittiği her yerde zaten krallar gibi ağırlanmaktadır. El üstünde tutulmaktadır. Hiçbir yerde kendisine para ödetilmemektedir! En güzel köşklerde, evlerde yatırılmaktadır. En güzel yiyecekler ikram edilmektedir kendisine! Milletinin kalbinde çok özel bir yeri olan Atatürk, üstelik çocukları, yakınları da olmadığına göre bu Çiftlikleri, malı, mülkü ne yapacaktır? Tabi ki milletine, milletini kalkındırmak için kurduğu Halk Partisi’ne (partinin parasal menfaat edinmesini engelleyerek), yine milletinin tarihini ve dilini araştırması için kurduğu Tarih ve Dil Kurumlarına bırakacaktır. O da öyle yapmıştır. Yani, yalan makinesi bir güya tarihçinin “Atatürk çiftliklerini İsmet İnönü’nün zoruyla hazineye bağışladı”iddiası yok hükmündedir.
Atatürk, bu çiftlikleri mezara götürmeyecekti herhalde! Bu çiftlikleri ne amaçla kurup, ne amaçla işlettiğini de bildiğimize göre Atatürk, tabi ki bilerek, isteyerek ve hatta önceden planlayarak bu çiftliklerini ölmeden önce milletine bağışlamıştır! Bu sırada tabi ki İsmet İnönü başta olmak üzere yakın dostlarıyla bu konuyu konuşmuştur. “Çiftlikleri hangi kuruma bırakırsak, çiftlikler geliştirilerek işletilir ve millet bu çiftliklerden daha iyi yararlanır? sorusuna yanıt aramıştır. Nitekim önceleri çiftlikleri Halk Partisi’ne bırakmayı düşünmüştür. Halk Partisi’nin halkın yararına olarak çiftlikleri işletmesini planlamıştır, ama daha sonra halkın çiftliklerden daha iyi yararlanması için çiftliklerini doğrudan hazineye bağışlamayı uygun görmüştür. Yalan makinesi bir güya tarihçi, Atatürk’ün “Çiftlikleri hangi kuruma bırakırsak halkın yararına olarak daha iyi işletilir sorusuna” yanıt ararken İsmet İnönü’nün görüşü doğrultusunda karar alıp çiftliklerini hazineye bırakmasını, “Atatürk’ü İsmet İnönü ikna etti! Atatürk çiftliklerini hazineye bırakmak istemiyordu! Atatürk, çiftlikler zarar ettiği için hazineye bağışladı” biçiminde çarpıtmıştır. İşin ilginç yanı, Atatürk’e saldırmak için İsmet İnönü’yü kullanan bu bunak aslında iflah olmaz bir İsmet İnönü düşmanıdır. Her fırsatta İsmet İnönü’ye saldıran bu soysuz, İsmet İnönü’nün Kurtuluş Savaşı’na katılması için “bohçalanarak” Anadolu’ya gönderildiği ve son olarak İsmet İnönü’yü “cami düşmanı” olmak yalanlarıyla da bilinir.
Neden üzerine almış?
Atatürk bu çiftlikleri sonradan kamu mülkiyetine aktarmak üzere “emaneten” üzerine almıştır. Nitekim hayattayken herşeyi devlete devretmiştir. Devlet bütçesi ile ilgili bürokratik sebepleri yanında çiftlikleri bizzat yönetebilmeyi amaç edinmiştir. Bu sayede çiftlikler, günümüzde özel ödenek, döner sermaye türünden devlet bütçesinden bağımsız ve devlete yük olmadan işletilmiş, geliştirebilmiştir. Aslında özel ödenek dediysek bu sadece ödenek açısından geçerlidir. Hiçbir örtülü, saklı-gizli tarafı yoktur. Finansman kaynağı, gelir giderleri banka hesaplarında açık olarak bellidir.
Hazineye hediye
Şimdi de Atatürk, kurduğu ve 13 yıl bizzat işlettikten sonra hazineye devrettiğine ilişkin 11 Haziran 1937 tarihinde Trabzonda yazmış olduğu, dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından Maliye Bakanlığı’na havale edilen tarihi mektubu inceleyelim:
“Başvekalete,
Malum olduğu üzereziraat ve iktisat sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak maksadıile muhtelif zamanlarda memleketin muhtelif mıntıkalarında müteaddit çiftlikler tesisi etmiştim.
On üç sene devam eden çetin çalışmaları esnasında faaliyetlerinin, bulundukları iklimin yetiştirdiği her çeşit mahsulattan başka, her nevi ziraat sanatlarına da teşmil eden bu müessesleri ilk senelerden başlayanbütün kazançlarını inkişaflarına sarf ederek büyük küçük müteaddit fabrika ve imalathaneler tesis etmişler, bütünziraat, makine ve aletleriniyerinde ve faydalı şekilde kullanarak bunların hepsini tamir ve mühim bir kısmını yeniden imal edecek tesisat vücuda getirmişler, yerli ve yabancı birçok hayvan ırkları üzerinde çift ve mahsul bakımından yaptıkları tetkikler neticesinde bunların muhite en elverişli ve verimli olanlarını tespit etmişler,kooperatif teşkilisuretiyle veya aynı zahiyette başka suretlerle civar köylerle beraber,faydalı şekilde çalışmalar, bir taraftan da iç ve dış piyasalarla daimi ve sıkı temasta bulunmak suretiyle faaliyetlerini ve istihsallerini bunların isteklerine uydurmuşlar vebugün her bakımdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir. Çiftliklerin yerine görearaziyi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilyesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek, bazı yerlerde ihtikarla fiili ve muvaffakiyetli mücadelede bulunmakgibi hizmetleri de zikre şayandır.
Bünyelerinin metanetini ve muvaffakiyetlerinin temelini teşkil eden geniş çalışma ve ticari esaslar dahilinde idare edildikleri ve memleketin mıntıkalarında da müessilleri tesis edildiği takdirde, tecrübelerini müspet iş sahasından alan bu müesseselerin ziraat usullerini düzeltme, istihsalatı artırma ve köyleri kalkındırma yolunda devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin hüsnü intihap ve inkişafınaçok müsait birer amil ve mesnet olacaklarınakani bulunuyorum ve bu kanaatle tasarrufum altındakibu çiftlikleri, bütün tesisat, hayvanat ve demirbaşları ile beraber hazineye hediye ediyorum.Çiftliklerin arazisi ile tesisat ve demirbaşını mücbel gösteren bir liste ilişiktir.
Müktazi kanun muamelesinin yapılmasını dilerim. 11.06.1937- Mustafa Kemal Atatürk”
Liste yazının başında verdiğimiz listedir.
Atatürk’ün çiftliklerini hazineye bağışladığı bu vasiyet mektubu, Atatürk’ün “Örnek Çiftlikler (Yeşil Cennet) Projesi”nin amaçlarını gözler önüne sermesi bakımından çok dikkat çekicidir. Mektup, dikkatle okunduğunda Atatürk’ün aslında tüm Türkiye’yi ağaçlandırmayı, yeşillendirmeyi düşündüğü ve dahası tarımsal ve hayvansal üretimi arttırmayı amaçladığı görülecektir.
* Atatürk tarım ve ekonomi alanında bilimsel ve uygulamalı denemeler yapmak için değişik zamanlarda ülkenin değişik yerlerinde çiftlikler kurmuştur.
* Bu çiftliklerdeki çalışmalar 13 sene sürmüştür.
* Bu çiftliklerde, iklime göre her çeşit ürünler yetiştirilmiş, küçük büyük fabrikalar kurulmuş, makineli tarım yapılmış, bu makinelerin bir kısmı bu çiftliklerde kurulan tesislerde imal edilmiş, yerli ve yabancı bir çok hayvan ırkları üzerinde incelemeler yapılmış, civar köylerle işbirliği içinde faydalı çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
* Çiftliklerin kuruldukları bölgelerdeki araziler ıslah edilmiş, düzenlenmiş ve o bölgeler güzelleştirilmiştir.
* Çiftlikler halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek temiz yerler, sağlıklı ve nefis gıda maddeleri sağlamıştır.
* Atatürk, bu çiftliklerin daha da geliştirildiği takdirde ziraat teknikleri, düzeltme, üretimi artırma ve köyleri kalkındırma yolunda çok işe yarayacaklarını belirtmiştir.
Özetle
Yediği, Çankaya’nın mütevazı sofrasında, genelde kuru fasulye-pilav. Parası maaşından.
Kaldığı devletin tahsis ettiği Ankara’daki ikametgahı ile hastalığı sırasında kaldığı yine devlete ait Dolmabahçe sarayı. Personel masrafları maaşından.
Herkesin haberdar olduğu ve kaynaklarını bildiği, arşivlerde ekstresi belli üç banka hesabı.
Ülkede tarımın gelişmesine önayak olmak için çiftlikler.
Bütün bunları menkul ve gayrimenku, neyi varsa milletine bağışlamış ve bunu resmen tescil ederek bu âlemden sadece kefeniyle ayrılmıştır.
Yukarıda rakamları verdik, gelirlerden, yaptığı yardımları, devletin yapması gerekirken kendi maaşından karşıladığı harcamalarını çıkın, sonunda maaşından kalan parayı bulursunuz. Ya günümüzde harun gibi gelip kısa zamanda karun olanların kendisinin, çocuklarının servetlerinin, AYAKKABI KUTULARININ bir kuruşunun hesabını vermeyenlerinkini?
Bütün bu gerçeklerden zerre kadar bahsetmeyip analarını, avratlarını, mabetlerini işgalci tasallutundan kurtaran adama nankörlük yapan/yapmaya devam eden dünyanın en şerefsizleri, namussuzları öbür tarafa kul hakkı ile gitmişler/gideceklerdir.
ÖzellikleAtatürk adını taşıdığı için Atatürk’ün vasiyetineözelliklehıyanet ederek, amacı ile hiç ilgisi olmayan kullanımlara açarak Atatürk Orman Çiftliğinin içine edenler, etmeye devam edenler de buna dahildir.