DİN
® Anadolu Selçukluları ve beylikler, Büyük Selçuklularda olduğu gibi İslam dininin sünni inanç kurallarını benimsemişlerdi. Sünni mezhepler içinde Anadolu'da en yaygın olanı Hanefilik idi. Abbasllerin de aynı mezhepten olmaları, iki devleti birbirine yaklaştırmıştır.
® Türkistan'ın alplik (kahramanlık) geleneğini İslamiyetle birlikte sürdüren bu derviş alperenler gazi olarak anılmaya başlandılar. Hristiyanlarla savaşan kahramanların adlarına "alp" veya "gazi" unvanlarının eklenmesi bu yüzdendir.
® Türkçeden başka dil bilmeyen ve okuma yazması olmayan Türkmenlere sade bir şekilde İslamiyeti anlattılar. Bu gelişmeler, Anadolu'da kurulan tarikatların Türkmenler arasında ilgi görmesini ve kısa sürede yayılmasını sağladı. Bektaşilik ve Babailik gibi tarikatlarda eski Türk inançlarının etkisinin görülmesi, Türkmen kültürünün de bu tarikatları etkilenmesi nedeniyledir.
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ VE TARİKATLAR
Yesevilik:
\ Ahmet Yesevı'nin kurduğu bir tarikattır. Ahmet Yesevı, İslamiyeti Türkçe olarak öğretmeye çalışan bir süfidir. Divan-ı Hikmet adlı eserinde Türklere İslamın ve dervişliğin basit yollarını öğretmeyi amaçladı. Ahmet Yesevi'nin takipçileri Anadolu'ya gelerek görüşlerini burada da yaymaya devam ettiler. Çok sayıda taraftar toplayan bu tarikat mensupları aynı zamanda sınırlardaki fetih hareketlerine de katıldılar.
Babailik:
\ Moğol istilası sırasında Anadolu'ya gelen Baba İlyas tarafından kurulmuştur.
\ Ölümünden sonra yerini Baba İshak aldı. O, Babailik tarikatını Anadolu'da güçlendiren kişi oldu.
Bektaşilik:
\ Bektaşiliğin kurucusu Hacı Bektaş Veli'dir.1209-1271). İslamiyeti son derece hoşgörülü bir şekilde yorumlaması geniş bir taraftar kitlesi kazanmasını sağladı. Tasavvuf inancını temsil eden tarikat üyeleri; Türkmen yaşantısına uygun olarak, sınır boylarındaki fetih hareketlerinde de yer aldılar. Bu nedenle askeri sınıf içinde de oldukça taraftar buldular. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda ve yeniçeri teşkilatının örgütlenmesinde de Bektaşi tarikatının önemli rolü oldu.
Ekberilik:
\ Sadrettin Konevi tarafından kurulmuştur.Muhyiddin Arabi, büyük İslam düşünürü ve mutasavvıflarındandır. Anadolu'ya gelip Konya'ya yerleşmiş ve Selçuklu sultanlarından büyük itibar görmüştür. Pek çok kitap ve risale yazmıştır. Onun düşüncesine göre, tasavvuf inancında gerçek varlık tektir ve o da Allah'tır (vahdet-i vücut). Dünya ve çevresindekiler Allahın gölgesi, insanlar da onun dış görünüşünden ibarettir. Evrendeki her şey ayrı ayrı cephelerden Allah'ı ifade etmektedir.
Mevlevilik:
\ Mevlana Celaleddin-i Rumi (1027-1273) Belh'te doğmuştur. 1228 yılında, babası ile Konya'ya gelip yerleşmiştir. Konya'da bulunan yüksek dereceli medreselerde müderrislik yapmıştır. O dönemde, Anadolu'ya "Diyiir-ı Rum" denildiğinden kendisine de Anadolulu anlamında Rumi denilmiştir. Eserlerini Farsça yazdığından genelde yüksek tabakadaki insanlara hitap etmiştir. En büyük eseri Mesnevi'dir. Mevlevi tarikatının asıl kurucusu Mevlana'nın oğlu Sultan Veled'dir. Mevlevilerin Türk kültürüne pek çok hizmetleri olmuştur. Çok sayıda bilgin, şair, müzisyen ve devlet adamı bu tarikat içinde yetişmiştir.
Moğol istilası sırasında Anadolu halkını koruyup kollayan bu teşkilatların başlıcaları;
` Abdalan-ı Rum (Anadolu dervişleri teşkilatı)
` Bacıyan-ı Rum (Anadolu kadınları teşkilatı)
` Feteyan-ı Rum (Anadolu gençler teşkilatı)
` Gaziyan-ı Rum (Anadolu gazileri teşkilatı)'dur.
İşte Âşıkpaşa-zâde, bu maneviyât erenlerinden Anadolu’da bulunan büyük ve müstakil teşkilâtlar tarzında bahsetmektedir ki, bunlar sırasıyla şunlardır:
DÖNEMİN MANEVİYAT ERENLERİ
Gâziyân-ı Rum:
z Gâzîler ve Alpler: Daha evvel Türk toplumlarında Alpler diye bilinen bu mana ve madde kahramanları, Türkler Müslüman oldukdan sonra Gazi unvanıyla anılır olmuşlardır. Anadolu Selçuklularının yer yer Alp unvanını kullanmaya devam ettikleri anlaşılmaktadır. Bunlarla kastedilen, vatan, millet ve din uğruna canlarını ve mallarını feda eden erler, ordu ve şehirlerdeki belli sınıf kahramanlardır. Bunlara re’îs’ül-fityân, ayyârların başı veya sipâhsâlâr-ı gâziyân da denmektedir.
Âhiyân-ı Rum:
z Anadolu Ahileri: Ahî teşkilâtı, fütüvvet teşkilâtının Türkler tarafından geliştirilen ve özellikle Anadolu’da yayılmış bulunan bir şeklidir. Moğol istilası ve bazı iç isyanlar sebebiyle Müslüman Türklerin birliği bozulmuş ve halk önemli ölçüde tedirgin olmuştu. İşte böyle bir buhran döneminde halkı birbirine sevdiren ve yeniden birliği kuran manevî liderler ortaya çıkmıştır. Mevlâna, Yunus Emre ve Ahî Evran da bunların ileri gelenleridir. Ahi Evran esnafın birlik ve beraberliğini, zaviye ve tekkeleri birer meslek kuruluşları haline getirerek bu görevi ifa etmiştir. Müslüman Türkler, genellikle bekâr gençlerden san’at ve meslek sahibi olanların bir araya gelerek kendilerine reis tayin ettikleri şahsa ahi adını vermişler ve bu cemiyete de eskiden olduğu gibi fütüvvet demişlerdir. Şu anda Kırşehir’de medfûn olan Ahi Evran (1306 yılına kadar hayatta olduğu sanılmaktadır), ahlakla san’atın ahenkli bir birleşimi olan ahi teşkilâtını kurmuş ve o denli itibarlı bir hale getirmiştir ki, bu durum yüz yıllar süresince bütün esnaf ve san’atkârlara yön vermiştir. Osman Gâzî, kılıcını ahi usulüne göre kuşanmış ve Orhan Gâzî ise ahiliğin önemli bir savunucusu olmuştur. Kısaca "ahilik millî bir birlik olup, gayretleri neticesinde Osmanlı Devleti gibi büyük bir devlet ortaya çıkmıştır".Fütüvetnâmelerden öğrendiğimize göre, bunların da toplantı yerleri tekke ve zaviyelerdir. 740 maddeyi bulan fütüvvet nizâmnâmeleri vardır. Zaviyeler bir merkezde toplanmıştır. Her meslek erbabının bir ahi baba denen reisi mevcuttur. Bu reisin başkanlığında bütün üyeler, çalışma esaslarını, giyimlerini ve hareket tarzlarını teşkilâtın nizâmlarına uydurmak mecburiyetindedirler. Reislerine şeyh veya ihtiyar da derler. Kısaca Asya’dan gelen san’atkâr ve tüccar Türkler’in, Ön Asya’daki yerliler karşısında tutunabilmeleri ve beraber yaşayabilmeleri, ancak aralarında bir teşkilât kurarak dayanışma sağlamalarıyla mümkündü. İşte bu zaruret, dinî ahlâkî kaideleri Fütüvvetnâmelerde zaten mevcut olan bir esnaf ve san’atkârlar kaynaşma ve kontrol teşkilâtının yani ahiliğin kurulması sonucunu doğurdu.
Bâcıyân-ı Rum:
~ Bu tabir ile uc beyliklerindeki Türkmen kabilelerinin cengâver hanımları kasdedilebileceği gibi, hanımlara ait tekke mensupları da kasdedilmiş olabilir.
Feteyan-I Rum:
Anadolu gençleri tarafından oluşturulmuştur.
Abdalân-ı Rum:
~ Bunlara biz Horasan Erenleri de diyoruz. Osmanlı kaynaklarında zikredilen abdal ve baba lakabını taşıyan ve ilk Osmanlı sultanlarıyla beraber harblere katılan tahta kılıçlı ve cezbeli dervişler bu gruba girdiği gibi, cevabın başında zikredilen maneviyât erenleri de bu gruba girmektedir. Bu tabiri, Bektaşi Babaları veya Alevî Dedeleri diye açıklamak, Osmanlı tarihini bilmemek olur. Zira, mesela Şakâık’da, Osmanlı Devleti’nin kuruluş safhasında, kimlerin etkili oldukları, bunların İslâmi eserleri ve şahsiyetleri hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır.
~ Kısaca bu dört teşkilât Osmanlı Devleti’nin kısa zamanda kurulmasında ve maddi-manevî açılardan fethedilen toprakların ihya olunmasında çok etkili rol oynamışlardır.