I. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDAKİ GELİŞMELER
I.DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE YAŞANAN BAZI OLAYLAR
1917’de gerçekleşen Bolşevik İhtilali’nden sonra Rusya’nın savaştan çekilmesiyle İtilaf Devletleri zor durumda kaldı. Savaş boyunca İtilaf Devletleri’ne savaş malzemesi satan ve Orta Doğu’da bir güç olmak isteyen ABD, Alman denizaltılarının ticaret gemilerine saldırması üzerine 1917’de savaşa girdi.
Bu durum, savaşın seyrini İtilaf Devletleri lehine değiştirdi. İttifak Devletleri, art arda ateşkes antlaşmaları imzalayarak savaştan çekildi. Savaş sonrasında yenen ya da yenilen bütün devletlerde siyasal, ekonomik ve toplumsal bunalımlar ortaya çıktı. Çok uluslu imparatorluklar dağıldı, monarşiler yerine cumhuriyet rejimleri kuruldu. Ancak bazı Avrupa ülkelerinde totaliter yönetimler iş başına geldi. Dünya barışını korumak amacıyla Milletler Cemiyeti kuruldu.
I. DÜNYA SAVAŞI SONRASI İMZALANAN BARIŞ ANTLAŞMALARI
` Almanya Versailles (Versay)
` Avusturya Saint Germain (Sen Jermen)
` Bulgaristan Neuilly (Nöyyi)
` Macaristan Trianon (Triyanon)
` Osmanlı Devleti Sevres (Sevr)
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUÇLARI
- Bazı büyük devletler ve İmparatorluklar parçalandı. (Osmanlı Devleti, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Çarlık Rusya’sı)
- Yeni devletler kuruldu. (Polonya, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusturya, Macaristan, Litvanya, Ukrayna, Estonya)
- Bazı ülkelerde rejim değişiklikleri oldu. (Rusya: Kominizm, Almanya: Nazizm, İtalya: Faşizm, Türkiye: Cumhuriyet)
- Dünya siyasi haritası büyük oranda değişti.
- Sömürgeciliğin yeni adı “mandacılık” oldu.
- Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) kuruldu.
- Uçak, denizaltı, tank ve kimyasal silahlar ilk kez kullanıldı.
- Savaştan en karlı çıkan devlet İngiltere oldu.
- 10 milyonun üzerinde ölü ve kayıp yaşandı.
- Sınırlar çizilirken milliyet prensibine dikkat edilmemesi yeni sorunlara neden oldu.
- Dünya barışını korumak için yeni antlaşmalar ve paktlar yapıldı. (Küçük Antant, Locarno Antlaşması, Kellog Paktı)
- Almanya 28 Haziran 1919’da Versailles (Versay), Avusturya 10 Eylül 1919’da Saint-German (Sen-Jerman), Bulgaristan 27 Kasım 1919’da Neuilly (Nöyyi), Macaristan 4 Haziran 1920’de Trianon (Triyanon) Antlaşmalarını imzaladılar. Osmanlı Devleti’ne Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra 10 Ağustos 1920’de Sevr Barış Antlaşması’nı imzalatmaya çalışmışlardır.
PARİS BARIŞ KONFERANSI (18 OCAK 1919)
- Müttefik, kısmen müttefik ve ortak devlet gibi farklı gruplara ayrılmış 32 devletin temsilcileri katılmıştır. Bu devletler, İttifak Devletleri ile savaşmış veya onlara savaş ilan etmiş devletlerdi.
- Konferans 18 Ocak 1919'da, yani Alman İmparatorluğu'nun kuruluşunun yıldönümü günü açıldı. Fransızlara Urfa, Antep ve Maraş verildi. Batı Anadolu başta İzmir'in işgali olmak üzere Yunan işgaline maruz kalmıştır. Konferansın kararlarına hakim olan devletler; İngiltere, Fransa, ABD ve İtalya ise Macaristan ile 4 Haziran 1920 tarihinde Trianon Antlaşması imzalanmıştır.
- Konferansta savaş sırasında imzalanmış olan gizli antlaşmaların uygulanması karara bağlanmış, İngiltere ve Fransa Wilson İlkeleri'ne tamamen ters düşmemek için “savaş tazminatı” yerine “savaş onarımı”, “sömürgeciliğin” yerine ise “manda-himaye sistemini“ gündeme getirerek uygulanmasını sağlamışlardır.
- I.Dünya savaşının askeri safhası ateşkes antlaşmalarıyla sona erdikten sonra galip devletler imzalanacak olan antlaşmaların maddeleri üzerinde karşılıklı olarak anlaşmak ve kendi aralarındaki siyasi, ekonomik problemleri çözümlemek amacıyla 18 Ocak 1919’da Paris’te bir araya gelmiş, konferansa ittifak devletlerine karşı savaş açmış olan başta itilaf devletleri olmak üzere toplamda 32 devlet katılmıştır.
- Konferansa katılan devletlerin tamamının üye olacağı Milletler Cemiyeti kurulmuş, cemiyetin amacının; dünya devletlerinin haklarını eşit olarak korumayı amaçlayacağı savunulmuş ancak bu cemiyetin sadece itilaf devletleri tarafından kurulmuş olması cemiyetin fiilen taraflı davranmasına neden olmuştur.
- İtilaf devletlerinin konferansta savaştan galip ayrılmalarının verdikleri rahatlıkla Wilson İlkelerini göz ardı ederek yenilen devletlere imzalatmak amacıyla çok ağır şartlar taşıyan antlaşma taslakları hazırlamaları sonucunda itilaf devletlerinin tarafından olan ABD bu konferanstan sonra Avrupa ile olan ilişkilerini en alt düzeye indirmiştir.
MANDA YÖNETİMLERİNİN KURULMASI
- Manda kavramı ilk kez 1919'da toplanan Paris Barış Konferansı'nda gündeme geldi ve 28 Haziran 1919'da imzalanan Milletler Cemiyeti Sözleşmesi'nin 22.ci maddesinde resmen tanımlandı.
- Manda projesinin temelinde, I. Dünya Savaşı'nda yenilen Osmanlı Devleti ve Almanya'dan ayrılan ve Avrupa dışında kalan bölgelerin yönetimi sorunu yatıyordu. Dünya kamuoyunda sömürgeciliğe duyulan tepki nedeniyle, bu ülkelerin doğrudan doğruya galip devletler arasında paylaşılması uygun görülmedi. Ayrıca barış konferansında etkin olan ABD, sömürgeci sistemin genişletilmesine karşı idi.
Milletler Cemiyeti; A, B ve C Sınıfı olmak üzere üç grup manda belirledi.- A Sınıfı mandalar, Osmanlı devletinden ayrılan Arap ülkeleri idi. Irak ve Filistin mandası Büyük Britanya'ya, Suriye mandası Fransa'ya verildi. 1923'te Ürdün-Ötesi (Transjordan) mandası Filistin'den ayrıldı. Irak Mandası yedi ay sürdükten sonra, 23 Ağustos 1923'te bağımsız Irak Krallığı'nın ilan edilmesiyle sona erdi. Suriye'de manda yönetimi 1944'e, Filistin'de 1948'e dek sürdü.
- B Sınıfı mandalar, Almanya'nın Afrika'daki eski sömürgeleri idi. Bunlardan Tanganika Büyük Britanya'ya, Ruanda-Urundi Belçika'ya verildi. Kamerun ve Togoland ise Britanya ile Fransa arasında ikiye bölündü.
- C Sınıfı mandalar Okyanusya'daki bazı adalar ve Güneybatı Afrika (şimdi Namibya) bölgesinde kuruldu.
Gizli antlaşmalarda İtalya’ya verilmesi gereken İzmir ve çevresi, İngiltere’nin istekleri doğrultunda Yunanistan’a bırakılmıştır. Bunun nedeni, İngiltere’nin bölgede (Doğu Akdeniz) güçlü bir İtalya yerine, kendi güdümünde olacak zayıf bir Yunanistan’ı tercih etmesidir.
Paris Barış Konferansı’nda İzmir ve çevresinin Yunanistan’a verilmesi, İtilaf Devletleri arasında ilk kez görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
İtilaf Devletleri, konferansın sonunda Osmanlı Devleti dışında diğer İttifak Devletleri ile imzalanacak barış şartları konusunda anlaşmış, ancak Osmanlı topraklarının paylaşımı konusunda uzlaşma sağlayamadıkları için Osmanlı Devleti ile yapılacak barış antlaşmasını ertelemişlerdir.
Yenilen devletlerden büyük miktarda toprak alınacağının ortaya çıkması, Wilson İlkeleri’nin göz ardı edileceğini göstermiştir. Bu durum, ABD’nin Avrupalı devletlerle olan ilişkilerini askıya almasına neden olmuş ve ABD bu tarihten itibaren yeniden Monroe Doktrini (Yalnızlık Politikası)’ne dönerek Avrupa siyasetinden çekilmiştir.
MONROE DOKTRİNİ NEDİR?
1817-1825 tarihleri arasında ABD başkanlığı yapan James Monroe’nin dış politika ile ilgili görüşleri olup, ABD’nin Avrupa siyasetinden çekilmesi anlamına gelmektedir. (Yalnızlık Politikası) 2 Aralık 1823’te kabul edilerek uygulamaya başlanmıştır.
Doktrinin öngördüğü hususlar, şöyleydi:
- Anti-koloniyalizm görüşü: Elde ettikleri ve sürdürdükleri özgür ve bağımsız durumları ile Amerika Kıt’aları, bundan böyle Avrupa devletlerinden herhangi birinin kolonileştirme isteklerine konu olamaz. (O sıralarda Alaska’ya sahip bulunan Rusya’nın egemenliğini daha aşağılara doğru genişletmek niyetine-Kaliforniya’ya kadar-karşı çıkılıyordu.)
- Kutsal İttifak Devletleri’nin siyâsâl sistemi, Amerika’nınkinden tamamen farklıdır. Kendi sistemlerini bu yarım kürenin herhangi bir yerinde yaymak için yapacakları herhangi bir girişimi barış ve güvenliğimiz için tehlikeli görürüz.
- Karışmazlık-non intervention-isteği: Avrupa ülkelerinin herhangi birinin mevcut kolonilerine ya da ona tabi olan bölgelere hiç müdahale etmedik ve etmeyeceğiz. (Çünkü o sıralarda Güney Amerika’daki İspanyol kolonilerinde bağımsızlık isyanları olmaktaydı ve Avrupa büyük devletlerinden oluşan Mukaddes İttifak (Sainte Alliance)’nin buralara müdahale ile koloniyalist çıkarlara hizmet için karışması istenmiyordu)
- Kabuğuna çekilme (isolation) ilkesi: Avrupa devletlerinin kendilerini ilgilendiren sorunlar yüzünden yaptıkları savaşlarda hiçbir zaman taraf tutmadık ve böyle bir davranış siyasetimize de uymaz. (söz konusu mesajda, Amerika’nın Avrupa işleriyle ilgilenmeyeceği ve karışmayacağı ilkesi açıklanıyordu.)
KİNG-CRANE KOMİSYONU NEDEN KURULDU?
King-Crane Komisyonu, Paris Barış Konferansı sırasında Türk topraklarının durumunu, Suriyelilerin ve Filistinlilerin I. Dünya Savaşı sonunda belirlenecek yeni sınırlara ilişkin görüşlerini saptamak üzere oluşturulan komisyondur (1919).
ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın isteği üzerine Henry C. King ve Charles R. Crane'in başkanlık ettiği ve Haziran 1919'da çalışmalara başlayan komisyon, Suriye ve Filistin'i dolaşarak halkın görüşlerini dinledikten sonra, Arapların büyük çoğunluğunun Suriye'nin bağımsız olmasını istediğini ve Fransız Mandasına karşı olduğunu saptadı.
Ayrıca Paris Barış Konferansı üyelerine şu teklifleri sundu:
- Kilikya, Ermeni mandasına bırakılacak toprakların dışında kalmalı, Anadolu'ya dahil edilmelidir.
- Anadolu'dan ayrı, manda altında bir İstanbul Hükümeti kurulmalıdır.
- Anadolu için ayrı bir manda düşünülmelidir.
- Yunanlılara Anadolu'da toprak verilmelidir.
- İstanbul, Anadolu ve Ermeni hükümetleri, aynı manda altında toplanmalıdır.
- ABD, söz konusu yerlerde manda yönetimini kabul etmelidir.
Görüldüğü gibi King-Crane Komisyonu, Misak-ı Milli sınırlarını üç parçaya bölmekte ve bu üç ayrı parçayı Amerikan mandası altında toplamayı önermektedir. İşin ilginç yanı ise, Sivas Kongresi sırasında milliyetçi aydınlardan çoğu, bu komisyon üyelerinin telkinleriyle, Amerikan mandasının ülke bütünlüğünü koruyacağını savunmuşlardır.
ORTA DOĞU’DA MANDA REJİMLERİ
- Orta Doğu bölgesi , I. Dünya Savaşı’na kadar, İran hariç Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde bulunmaktaydı.
- XIX. yüzyıl itibariyle Osmanlı Devleti’nin sürekli itibar kaybetmesi zayıflaması, içte ve dışta birçok meseleyle uğraşmak zorunda kalmasıyla bu bölge, başta İngiltere, Fransa, Rusya, sonra da Almanya ve İtalya’nın yayılma alanı haline gelmiştir.
- Birinci Dünya Savaşı öncesinde İtilaf blokunun kurulması ve Osmanlı’nın bunun karşısındaki ittifak blokunda yer alıp savaş bitiminde yıkılması Orta Doğu’da bir otorite boşluğuna yol açtı.
- Dünya Savaşı devam ederken İngiltere, Fransa ve Rusya aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla Anadolu ve Orta Doğu’yu paylaştılar.
1.DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA İMZALANAN GİZLİ ANTLAŞMALAR:
Gizli Antlaşmalar ve Amaçlanan Hedefler;
Osmanlı Devleti’nin stratejik konumu ve güçsüzlüğü nedeniyle birçok devlet bu topraklara göz diktiler.
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesi üzerine topraklarının İtilaf Devletleri tarafından paylaşılması gündeme geldi. Ancak Osmanlı topraklarının paylaşılması anlaşmazlıklara neden olabileceğinden önceden bu konuda bazı antlaşmalar yapmaya ihtiyaç duydular. İngiltere ve Fransa donanmalarının Çanakkale Boğazı’na saldırmaları Rusya’nın tedirgin olmasına ve İtilaf Devletleri arasında gizli antlaşmaların yapılmasına neden oldu.
1-İstanbul (Boğazlar) Antlaşması (1915)
Çanakkale Cephesi’nin açılması ile birlikte İngiltere ve Fransa donanmaları Boğazları tehdit etmeye başladılar. Bu gelişme üzerine Rusya, 4 Mart 1915’te İngiltere ve Fransa’dan bir nota ile Boğazların kendisine verilmesini istedi.
Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için ilk gizli antlaşma İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Boğazlar konusunda yapıldı. Bu antlaşma ile İngiltere ve Fransa, İstanbul, Boğazlar ve çevresinin Rusya’ya verilmesini kabul ettiler. Rusya da Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer topraklarının İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmasını kabul etti.
2-Londra Antlaşması (26 Nisan 1915)
Londra Antlaşması, İngiltere, Frasa, Rusya ve ittifaklar gurubuna geçen İtalya arasında yapıldı. Bu antlaşma ile Oniki Ada, Antalya ve çevresi İtalya’ya bırakıldı. Ayrıca Trablusgarp’ta Osmanlı İmparatorluğu’na ait olan hak ve ayrıcalıklar İtalya’ya geçti. İtalya da İtilaf Devletleri’nin yanında Birinci Dünya Savaşı’na girdi.
3-Sykes Picot (Seykıs-Pikot) Antlaşması (1915)
İngiltere adına Sir Mark Sykes ile Fransa adına Georges Picot’un imzaladıkları antlaşma onların adı ile anılmıştır. Bu antlaşma Orta Doğu’nun İngiltere ve Fransa arasında paylaşımını belirleyen ve bölgenin kaderi üzerinde kalıcı etkiler bırakan bir antlaşmadır. Buna göre; Adana, Antakya, Lübnan ve Musul Fransa’ya, Hayfa ile Akka limanları ile Irak İngiltere’ye bırakılmıştır.
4-Petrograd Protokolü (Mart 1916)
İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanmıştır.
Rusya, Trabzon’a kadar olan Doğu Karadeniz kıyıları ile Erzurum, Van ve Bitlis’in kendisine verilmesi karşılığında Sykes Picot Antlaşması’nı kabul etmiştir.
5-Saint- Jean De Maurienne Antlaşması (16 Nisan 1917)
İtalya’nın Petrograd Protokolü ve Sykes Picot Antlaşması’ndan haberdar olması üzerine İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanmış Antalya, Konya, Aydın, İzmir ve çevresi İtalya’ya bırakılmıştır. Ancak ama yürürlüğe girmesi için Rusya’nın antlaşmayı imzalaması gerekir. Rusya iç karışıklıklar yaşandı için imzalanmamıştır. Fransa ve İngiltere bu durumu bahane ederek antlaşmayı yürürlüğe koymadılar.
6-Mac Mahon Antlaşması (1916)
İngiliz Valisi ile Hicaz Emiri Hüseyin arasında yapılmıştır. Osmanlı Devleti’ne Araplar isyan ettikleri taktirde Arapların bağımsızlığının tanınacağına dair antlaşmadır.
Akdeniz’den Umman Denizi’ne kadar olan geniş coğrafyada Hicaz merkezli büyük bir Arap imparatorluğu kurulacak ve yönetimi de Şerif Hüseyin’e bırakılacaktır. Fakat Arapların bağımsızlığından çok manda ve himaye altına almaya başladılar.
Gizli antlaşmalar uygulama alanı bulamamıştır. Nedeni ise; Bolşevik yönetiminin kurulduğu Rusya’da hükümetin savaştan çekilmesi ve gizli antlaşmaları ilan etmesidir. Bir diğer neden ise Wilson İlkeleridir.
ABDULLAHHOCA UYARIYOR;
Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri arasında yapılan gizli antlaşmaları Rusya’daki Bolşevikler dünya kamuoyuna duyurdular. Bu nedenle gizli antlaşmaların uygulanması zorlaştı. Rusya’nın savaştan çekilmesinden sonra paylaşım planları değişikliğe uğradı.
Gizli Antlaşmaların Sonuçları
Anlaşma Devletleri Mondros Ateşkesi’nde bu antlaşmaların uygulanmasına ortam hazırlayacak hükümlerin yer almasını sağlayarak işgallere başladılar.
Filistin’de uluslararası bir yönetimin kurulması ve Arapların çoğunlukta olduğu yerlerde halifeliğin Araplarda olmasının kabul edilmesi, Arapların Osmanlı Devleti’ne isyan etmesine neden olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Anlaşma Devletleri arasında yapılan gizli antlaşmaları Rusya’daki Bolşevikler dünya kamuoyuna duyurdular. Bu nedenle gizli antlaşmaların uygulanması zorIaşmıştır.
Gizli antlaşmalara en büyük tepki Wilson İlkelerinin yayınlanmasıdır.
ABDULLAHHOCA.COM UYARIYOR
100 YILA YÖN VEREN DEKLARASYON
Balfour (Balfor) Deklarasyonu (1917)
• İngiltere, Filistin’de Yahudilere yurt sözü verdi.
SOVYET RUSYA'NIN TARİH SAHNESİNDE YERİNİ ALMASI VE ABD'NİN ORTADOĞUYA YÖNELMESİ VE GELİŞMELER - 1917 İhtilali ile savaştan çekilen Rusya, gizli antlaşmaları bütün dünyaya açıkladı.
- ABD, Wilson Prensipleri’ne göre gizli antlaşmaları kabul etmeyeceğini bildirdi.
- Wilson ilkelerine göre Osmanlı Devleti’nin Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerinde egemenliğinin devam etmesi, diğer bölgelerinde ise halkların kendi geleceklerini belirlemesi isteniyordu. Wilson Prensipleri, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu planlarını bozacak nitelikte maddeler içermekteydi.
- Wilsonun bu olumsuz etkisi iki devleti, ortak deklarasyon yayınlamaya itti. Orta Doğu ülkelerinde halkların kendi idarelerine dayanan hükûmet ve yönetimler kurabileceklerini bildirdiler.
- Bu yayınlanan deklarasyon o toplumlara bağımsızlık vermekten çok aslında İngiltere ve Fransa’nın zaman kazanmak için ortaya koydukları bir plandan ibaretti.
- ABD’nin savaş sonrası monre doktrinine dönmesi, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’da serbestçe hareket etmelerine fırsat verdi.
- İngiltere ve Fransa Nisan 1920’de toplanan San Remo Konferansı’nda Orta Doğu’yu kendi aralarına paylaştılar.
San Remo'ya göre paylaşımlar;
- Fransa; Suriye ve Lübnan’ı;
- İngiltere; Irak, Filistin ve Ürdün’ü aldı.
İngiltere daha önceden işgal etmiş olduğu Mısır ve Kıbrıs’ı resmen kendisine bağladı. Böylece Orta Doğu toprakları, I. Dünya Savaşı sonunda galip devletlerin kontrolü ve egemenliğine girmiş oldu.
Wilson ilkelerinden biri de “yenilen devletlerden toprak alınmaması” idi. İtilaf Devletleri bu maddeyi etkisiz kılabilmek için görünüşte bu maddeye paralel gibi duran “manda ve himaye yönetimi” sistemini ortaya atarak bunu Orta Doğu’da uygulamak için harekete geçtiler.
Orta Doğu’da Büyük Devletlerin Durumu ve Politikaları
Osmanlı Devletinin dağılmasından sonra Fransa ve İngiltere tarafından işgal edilen topraklarda günümüze kadar devam eden sosyal ve siyasal sorunlar ortaya çıkmıştır.
İngiltere’nin uzak doğu sömürgelerine ulaşmak ve Ortadoğu da kalıcı hakimiyet kurmak maksadıyla, 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılışını yapacaktır. Bu şekilde XIX. yüzyılın sonlarında bölgede önemli petrol rezervlerinin bulunmasıyla bu bölge daha da önem kazandı.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya’nın Osmanlı Devleti’yle yakın ilişkiler kurarak Hicaz Demir Yolu Projesi’yle de bölgede üstünlük sağlaması İngiltere’yi tedirgin etti.
II. Abdülhamit Hanın uyguladığı İslamcılık politikası ve bu politika karşısında bir tehlike olarak görülen Şerif Hüseyin'in İstanbul'da tutulmasıyla milliyetçiliğe bağlı ayaklanmaların bu bölgede görülmesi engellenmeye çalışıldı. Ancak İttihat ve Terakki yönetimi ile bu politikanın terk edilmesi ve Şerif Hüseyin’in bölgeye gönderilmesi İngilizlere istenen fırsatı verdi. Böylece İngilizlerin kışkırtmaları sonucunda Orta Doğu’da yerel liderler devlete karşı ayaklanmaya başladılar
İngiltere, Libya sınırından Hayfa’ya kadar uzanan bütün Akdeniz kıyısını egemenliğine aldı. İngiltere ve Fransa 1920 San Remo Konferansı’nda mandater yönetimler kurulması konusunda fikir birliğine varmıştır.
Arabistan Yarımadası ve oluşan Mandalar
- Birinci Dünya Savaşı sonrası Hicaz Emiri Şerif Hüseyin kendini “Arap Ülkeleri Kralı” ilan etti. Fakat İtilaf Devletleri onu sadece Hicaz Kralı olarak tanıdı.
- Şerif Hüseyin, oğullarını Irak ve Ürdün’e kral tayin etti ve 5 Mart 1924’te halifeliğini ilan ederek bölgedeki konumunu güçlendirdi.
- Başlangıçtan beri bölge liderliği konusunda rekabet eden Necd Emiri Abdülaziz İbni Suud, Şerif Hüseyin’e savaş açtı. Galip gelen İbni Suud kendini Hicaz ve Necd Kralı ilan etti.
- İngiltere’nin 1927’de tanıdığı bu krallık 1932’de “Suudi Arabistan Krallığı” adını aldı.
- Suudi Krallığı’nın 1936’da Amerikan şirketi Aramco’ya petrol ayrıcalığı vermesiyle ABD bölgeye girmiş oldu.
- İngiltere’nin Arap Yarımadası’nda uğraştığı bir diğer bölge Yemen’di. Yemenliler, İngilizlerin I. Dünya Savaşı’nda işgal ettikleri Yemen topraklarını geri alabilmek için mücadeleye başladılar. Karışıklıktan faydalanarak Kızıldeniz’e sokulmaya çalışan İtalya’nın olaya müdâhil olarak Yemenlilere yardım etmesi üzerine İngiltere 1934’te Yemen’in bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Ancak bölgede İngiltere’nin Yemen ve İtalya ile olan mücadelesi devam etti.
100 YILA DAMGA VURAN ORTADOĞUDA MANDA YÖNETİMLERİ. KİM KİMİN MANDASI?
ARABİSTAN: İngilizlerin vaadi ile Hicaz Emiri Şerif Hüseyin kendini Arap ülkeleri kralı ilan etmiştir. Ancak İngilizler onu sadece Hicaz Kralı olarak tanımıştır. Şerif Hüseyin’de oğullarını Irak ve Ürdün’e kral tayin etmiştir. XIX. yy’da Vahhabi mezhebine bağlı olan
Suud ailesi Şerif Hüseyin ile mücadele ederek Arabistan’a egemen olmuşlardır. Galip gelen
Abdulaziz İbn-İ Suud 1926 Ocak ayında kendisini Hicaz ve Necd Kralı ilan etmiştir.1932’de ise Suudi Arabistan Krallığı kurulmuştur.
IRAK: İngiltere’nin desteğini alan
Kral Faysal Irak’ta iktidara gelmiştir.1930’da IRAK bağımsız olmuştur.
ÜRDÜN: Mekke Şerifi Emir Hüseyin’in oğlu
Abdullah Krallığını kurmuştur.1946’da bağımsız olmuştur.
FİLİSTİN: İngiltere Filistin’i Suriye’den ayırarak manda altına almış daha sonrada Burada Yahudi devleti kurulmasını desteklemiştir.
MISIR: İngiltere’nin Mısır’daki hâkimiyet çalışmalarına Mısır milliyetçileri karşı durmıuştur.
Saad Zaglul’ün,1919 başlarında kurduğu
Vafd Partisi ile ayaklanmalar başlatmıştır.28 Şubat 1922’de Mısır bağımsız olmuş
I.Fuat Kral unvanını almıştır.1937’de Milletler Cemiyet’ne üye olmuştur.
SURİYE-LÜBNAN: Fransa 1930’da Suriye’ye,1936’da ise Lübnan’a bağımsızlığını vermiştir. Fransa, Suriye ve Lübnan’dan 1946’da tamamen çekildi.
Yorumlar -
Yorum Yaz