Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kardeşi olan Mustafa Fazıl Paşa, veraset kanununda yapılan değişiklik sonucu hidivlik hakkını kaybettiği için Sultan Abdülaziz’e ve Sadrazam Fuat Paşa’ya düşmanlık beslemiştir. Padişah ve sadrazamla yakınlık kurmuş ancak bu hakkı geri alamamıştır. Bunun üzerine de hürriyet ve meşrutiyet fikirlerini desteklemek suretiyle hidivliği ele geçirmenin yollarını aramıştır. |
Mustafa Reşit Paşa ile başlayıp Keçecizade Mehmet Fuat Paşa ve Âli Paşa ile süren “Tanzimat Paşaları Dönemi”, Âli Paşa’nın vefatı ile sona ermiştir. Tanzimat’ın bu üç paşasının döneminde padişah ile Bâbıâli arasındaki ilişkilerde, Bâbıâli daha ağır basmıştır. Bunda Sultan Abdülmecid’in padişahlığı döneminde, paşalardan halk için gelen talepleri geri çevirmemesinin büyük payı vardır. |
Sultan Abdülaziz, devlet adamlarınca görevden alınan ilk padişahtır. Ancak bu sonucu ortaya çıkartan asıl güç, hareketin gerçek amacından habersiz olarak istismar edilen askerler olmuştur. Türk siyasi hayatında bu gücü bilenler, orduyu bu amaçla kullanmış ve ordunun fiilen rol almadığı hiçbir darbe girişimi başarılı olamamıştır. |
Sultan Abdülaziz'i tahttan indirdikten sonra V. Murad’ı tahda çıkartanlar, 1876 darbesini yapanlar meşrutiyeti ilan etmek konusunda anlaşmazlığa düşmüştür. Mithat Paşa en kısa zamanda meşrutiyet idaresine geçilmesini istemiş, aydınlar ve Batı kamuoyu da onu desteklemiştir. Fakat Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa ve bazı devlet adamları, millete siyasi haklar vermenin zararlı olacağına ve Meşrutiyet idaresinin uygulanamayacağına inanmıştır. Serasker Hüseyin Avni Paşa ise siyasi yapının eskisi gibi bırakılmasından ve gerektiğinde şiddet kullanılmasından yana olmuştur. Meşrutiyetin ilanı konusunda tartışmalar sürerken Sultan Abdülaziz'in şüpheli ölümü, devlet işlerini karıştırmıştır. Sultanın bileklerini keserek intihar ettiği resmen ilan edilse de kimse buna inanmamıştır. Padişahın öldürüldüğü kanaatine sahip olanlar, bu konuda Hüseyin Avni Paşa’dan şüphelenmiştir.
Sultan Abdülaziz’in ölümünden bir süre sonra Çerkez Hasan adında bir yüzbaşı, Mithat Paşa’nın konağındaki vekiller heyeti toplantısını basarak Sadrazam Hüseyin Avni Paşa’yı öldürmüştür. Sultan Abdülaziz'in ölümünden sonra yaşanan Çerkez Hasan hadisesi ile devlette sıkıntılar artmıştır. Bu dönemde hürriyet ve meşrutiyet adına hiçbir adım atılmadığı gibi siyasette bir belirsizlik başlamıştır. Ayrıca V. Murad’ın rahatsızlığı artmış ve Avrupa'dan getirilen hekimler, padişahın hastalığının tam olarak iyileşemeyeceğine dair rapor vermiştir. Bu belirsizlik ortamında Abdülhamid, devlet ileri gelenlerine tahta çıkarıldığı takdirde anayasalı
bir meşruti idareye geçeceğini bildirmiştir. Bunun üzerine Mithat Paşa, II. Abdülhamid ile bir görüşme yapmıştır. Görüşme sonrasında 31 Ağustos 1876 günü “daimî cinneti” olduğuna dair bir fetva ile V. Murad tahttan indirilerek yerine II. Abdülhamid padişah olmuştur.
V. Murad’ı yeniden tahta geçirmek isteyen Ali Suavi, 20 Mayıs 1878’de Rumeli göçmenleriyle Çırağan Sarayı’nı basmıştır. Tarihe Çırağan Vakası olarak geçen bu olayda Yedisekiz Hasan Paşa, Ali Suavi’yi öldürmüş ve baskın başarısız olmuştur. |
1909 Darbesi
Türk tarihinde demokratikleşme süreci Sened-i İttifak ile başlamış, Tanzimat ile Islahat Fermanları ve Meşrutiyet’in ilanı ile devam etmiştir. 24 Temmuz 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet ise bu demokratikleşme çabalarının bir devamı olarak ortaya çıkmıştır. II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi sonrası ülkede umut edilen gelişmelerin yaşanmamasından İttihat ve Terakki Cemiyeti sorumlu tutulmaya başlanmıştır. II. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra önemli topraklar kaybedilmiş ve siyasi kargaşa artarak devam etmiştir. Bu durum, cemiyetin itibar kaybetmeye başlamasına ve cemiyete karşı bir muhalefet oluşmasına sebep olmuştur. Şubat 1909’dan itibaren İttihat ve Terakki Cemiyeti ile hükûmet ve muhalefet arasındaki mücadele siyasi durumu daha gergin hâle getirmiştir. Sadrazam Hilmi Paşa, ilmiye öğrencilerinin askerden muaf olma ayrıcalığını kaldırmış ve ordu içerisindeki alaylı subaylar tasfiye edilmeye başlanmıştır. Bu gelişme, medrese öğrencileri ve alaylı subaylar arasında da İttihat ve Terakki Cemiyetine muhalefeti artırmıştır. Nisan 1909’da İttihâd-ı Osmânî Cemiyetinin kuruluşu ve muhalif bir gazete olan Serbestî’nin başyazarı Hasan Fehmi’nin suikaste kurban gitmesi; bütün tepkileri İttihat ve Terakki Cemiyetine yönlendirmiştir. Bunun üzerine 13 Nisan 1909’da alaylı askerler ve medrese öğrencilerinin birlikte gerçekleştirdiği darbe girişimi sonuçsuz kalmıştır. Bu darbe girişiminde muhalefetin önde gelen organları; Ahrar Fırkası ve İttihâd-ı Osmânî Cemiyeti etkili olmuştur. Başlangıçta İttihat ve Terakki Cemiyeti duruma hâkim olamamış, muhalifler de tam başarı sağlayamamıştır. İsyan bastırıldıktan sonra sorumluluk II. Abdülhamid’e yüklenmiştir.
31 Mart Vakası’nın Başlaması |
13 Nisan 1909 tarihinde yaşanan bu olay, Rûmî 31 Mart 1325 tarihine denk geldiği için 31 Mart Vakası olarak adlandırılmıştır. İsyan, meclisi de etkilemiş ve Meclis-i Mebusan toplantılarına ara vermek zorunda kalmıştır. İstanbul’da bulunan I. Ordu, isyanı bastırmakta başarılı olamamıştır. Bu olayın Selanik’te duyulması üzerine III. Ordu’dan başkanlığını Mahmud Şevket Paşa’nın, kurmay
başkanlığını Mustafa Kemal’in yaptığı Hareket Ordusu adıyla bir ordu oluşturulmuştur.
Berlin’de askerî ateşe olan Binbaşı Enver, kurmay başkan olarak görevlendirilmiş ve Hareket Ordusu İstanbul’a girmeden önce Yeşilköy’de orduya yetişerek kurmay başkanlık görevini Mustafa Kemal’den devralmıştır. |
İstanbul üzerine yürüyen Hareket Ordusu, İstanbul halkına hitaben bir beyanname yayımlamıştır. İsyandan sorumlu tutulan II. Abdülhamid, 27 Nisan 1909’da tahttan indirilmiş ve yerine kardeşi V. Mehmed Reşad getirilmiştir.
II. Meşrutiyet’in ilanından 31 Mart Vakası’na kadar iktidara hâkim olan İttihat ve Terakki, bu tarihten itibaren etkinliğini artırmış olsa da 1913’teki Bâbıâli Baskını’na kadar iktidarını dolaylı olarak devam ettirmiştir.
1913 Darbesi
İttihat ve Terakki Cemiyeti, 31 Mart Vakası sonrası arka planda kalarak iktidara hâkim olmuştur. Bu sebeple ülkede bir muhalefet cephesi ortaya çıkmış ve 1911 yılında Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurulmuştur. Yoğun baskı altında yapılan ve sonradan “sopalı seçim” olarak anılan 18 Ocak 1912 seçimlerini İttihatçılar kazanmış ve yönetimdeki tutumları daha da sertleşmiştir. Arnavutluk İsyanı’nı
bastırmak için gönderilen ve İttihatçıların sert politikalarını beğenmeyen bazı asker ve muhalif subaylar, dağlara çıkmıştır. “Halâskâr Zâbitân” denilen bu askerler, hükûmete muhtıra vererek meclisin dağıtılmasını, Kâmil Paşa başkanlığında yeni bir hükûmet kurulmasını bildirmiş ve İttihatçılar buna boyun eğmek zorunda kalmıştır. Siyasi görüş ayrılıkları sebebiyle parçalanmış olan Osmanlı ordusu, Balkan Savaşları’na hazırlıksız yakalanmıştır. Birbiri ardına alınan kötü sonuçlar nedeniyle Gazi Ahmet Muhtar Paşa istifa etmiş ve yerine Kâmil Paşa Kabinesi kurulmuştur. İktidarı tekrar ele geçirmek isteyen İttihatçılar, savaşta muhtemel yenilgiyi hükûmet değişikliği için kullanmayı amaçlayarak ordu içinde partizanca davranışlarda bulunmuştur.
Avrupalı devletler, Bâbıâli’ye bir nota vererek Balkan devletleri lehinde bazı tavizler istemiştir. Tekliflerin görüşülmesi için Dolmabahçe’de bir toplantı yapılmış ve İttihatçılar da bu toplantıyı bahane ederek tasarladıkları hükûmet darbesini uygulamak için harekete geçmiştir. Kâmil Paşa Kabinesi’nin Edirne’yi Bulgarlara
verdiği yönünde halkı galeyana getiren İttihatçılar, destek sağlamaya çalışmıştır. 23 Ocak 1913 günü Enver Bey, İttihat ve Terakkinin ileri gelenleri ile Bâbıâli’ye doğru yola çıkmış ve yol boyunca halk da onlara destek vermiştir. Bâbıâli’ye ulaşan darbeciler, başta Harbiye Nazırı Nâzım Paşa olmak üzere harbiye nazırının yaveri, sadaret yaveri ve polis komiserini öldürmüştür. Enver ve Talat beylerin baskısı ile sadrazam Kâmil Paşa istifa etmek zorunda kalmıştır. Sultan V. Mehmet Reşad, İttihatçıların teklif ettiği Mahmud Şevket Paşa’yı sadrazam tayin etmiştir.
Talat Bey, dâhiliye nazırı vekili unvanıyla vilayetlere iktidar değişikliğini bildiren telgraflar çekmiştir. Kâmil Paşa hükûmetinin Edirne ve Adalar’ı düşmana bırakmaya karar verdiğini iddia eden Talat Bey, bu şekilde hükûmetin millî bir harekât sonunda devrildiğini göstermek istemiştir. |
Bâbıâli Baskını ile idareyi darbe sonucu ele geçiren İttihatçılar, bazı muhalifleri tevkif etmiş ve I. Balkan Savaşı’ndan sorumlu tutulan başta eski sadrazam Kâmil Paşa olmak üzere kabine üyelerinin bazılarını ülkeden uzaklaştırmıştır. Edirne’yi kurtarma propagandasıyla işe başlayan yeni hükûmet, uğrunda darbe yaptığı Edirne’yi 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması’yla Bulgaristan’a bırakmıştır.
Bâbıâli Baskını’yla iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki, I. Dünya Savaşı mağlubiyetine kadar muhalefeti sindirerek ülkeyi tek partili bir rejimle yönetmiştir.