PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

6.1. ULUS DEVLETE GİDEN SÜREÇTE NÜFUS

ULUS DEVLETE GİDEN SÜREÇTE NÜFUS


İmparatorluktan ulus devlete giden süreçteki iki önemli gelişme Westphalia Antlaşmaları ve Fransız İhtilali olmuştur. 1648’de imzalanan Westphalia ile devletler, başka devletlerin meşru varlığını tanımış ve iç işlerine müdahale etmeme garantisi vermiştir. Ayrıca devletler karşılıklı ilişkilerde, üst bir otoriteyi kabul etmemiş ve kendi topraklarında “mutlak egemen” bir konuma yükselmiştir.
Westphalia Barışı, Fransız Devrimi’ne giden yolu açmış ve Fransız Devrimi’nin getirdiği ulusal egemenlik ilkesi, yerel ve bölgesel ayrıcalıkları yok etmiştir. Böylece ülkeyi ulusal sınırlar içinde elde tutacak merkezî bir devlet anlayışı benimsenmiştir.

Fransız İhtilali, ulus devlet anlayışının pekişmesini sağlayan bir diğer dönüm noktasıdır. Avrupalı önemli aydınlar, aydınlanma çağında sıkça vurgulanan eşitlik, özgürlük, özgür irade gibi kavramlarla monarşilerin ve baskıcı uygulamaların önüne geçmeye çalışmıştır. Aydınların öncülüğünde demokratik ve anayasal bir
süreç başlamıştır. Böylelikle ulusallaşmaya giden yol açılmış ve krallık devletinden, ulus devlete geçişin adımları atılmıştır.

Ulus devlet anlayışında, toplumsal ve siyasal yapının şekillenmesinde ulusal değerler öne çıkmıştır. Milliyetçilik ve demokrasi akımları, XIX. yüzyıldan itibaren ulus devletin yaygınlaşmasında etkili olmuş,

XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ulus devlet anlayışı küresel ölçekte yaygınlık kazanmıştır. İmparatorluklardan ulusa devletlere geçiş süreci, beraberinde demografik hareketleri de getirmiştir. İnsanların aidiyet duygusunu geliştiren bu hareketler sonucunda, modern anlamda siyasal egemenliğin kaynağının ulus olduğu vurgulanmaya başlanmıştır.


Ulus Devlet Anlayışının Osmanlı Devleti’ne Etkisi

Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımından, Osmanlı Devleti bünyesinde bulunan uluslar etkilenerek bağımsızlık için isyan etmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren devlet, tebaası olan ulusların birer birer bağımsızlıklarıyla sonuçlanan isyan hareketlerini bastıramaz duruma gelmiş, toplum düzeni ve uyum sarsılmıştır.

Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmesi ve Balkan halklarının büyük devletler tarafından bağımsızlık için kışkırtılması, Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarını kaybetmesinde ve toprak bütünlüğünün bozulmasında çok etkili olmuştur.

Sırplar ve Yunanlılar başta olmak üzere Osmanlı Devleti’ne bağlı Balkan ulusları, ayrılıkçı hareketlere girişmeye başlamıştır. Bu uluslar, özellikle 1828-1829 ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşları ile kendi ulus devletlerini kurmak için istedikleri fırsatları bulmuştur. Bu savaşlar sonunda imzalanan Edirne Antlaşması ile Yunanistan, Berlin Antlaşması ile de Sırbistan, Romanya ve Karadağ ulus devletleri kurulmuştur.

II. Meşrutiyet’in meydana getirdiği karışıklıklardan istifade eden Bulgaristan, Balkan Savaşları’nı fırsat bilen Arnavutluk da bağımsızlığını ilan etmiştir. Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarında Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan gibi ulus devletlerin ortaya çıkışı, beraberinde demografik hareketleri de getirmiştir. Avrupalı devletler, Balkanlardaki Hristiyan unsurları devlet kurmaları için desteklerken Müslümanlara aynı destek verilmemiştir. Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarında bu devletlerin kuruluşu sırasında yaşanan savaşlar ve ulus devletlerin izlediği baskı politikaları, bu bölgelerden kitlesel göçlere sebebiyet vermiştir. Hristiyan topluluklar, çoğunluğu sağlamak için o bölgelerdeki Türk topluluklarını azaltmayı amaçlamıştır.

İşgal edilen bölgeden Müslüman ve Türklerin çıkarılması için birçok zulüm ve baskı yapılmıştır. Yunanistan, Bulgaristan ve Makedonya’dan; Anadolu’ya doğru kafileler hâlinde göç dalgaları başlamıştır. Bu da Balkan topraklarından binlerce insanın Anadolu’ya gelişine, kalanların ise zulüm ve baskı görmesine sebep olmuştur.

Anadolu’ya Göçler ve Sonuçları

Balkanlardan yapılan Türk göçleri XIX. yüzyıdan itibaren artarak devam etmiştir. Kaybedilen yerlerde kurulan yeni idarelerin ve bölge halkının baskısı, zulümleri, saldırıları ve malların gasp edilmesi gibi sebepler; Türk göçlerindeki en önemli sebepler olarak dikkat çekmiştir.

Balkanlarda Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Bulgarlar, Makedonlar, Arnavutlar, Türkler gibi çok çeşitli din ve ırka mensup halk; uzun yıllar Osmanlı yönetiminde barış içinde idare edilmiştir. 1699 Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Balkanlarda toprak kaybetmeye başlamış ve bölgede gün geçtikçe artan
siyasi ve sosyal sıkıntılar ortaya çıkmıştır.

1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti,
gayrimüslim tebaanın çoğunlukta olduğu topraklar dışında bir Müslüman Türk toprağı olan Kırım’ı da kaybetmiştir.

Küçük Kaynarca, Türk İslam tarihi için önemli sosyal sonuçları beraberinde getirmiştir. Kırım Hanlığı; halkın karşı çıkmasına rağmen Osmanlı’dan ayrılmış ve bağımsız hâle getirilmiş, bir süre sonra da Rus işgaline uğramıştır. Hâkimiyet sahasını Güney Kafkasya’ya kadar yayan Rusya, ele geçirdiği sahalara Slavları yerleştirmiş, yerli Müslüman halkı göçe zorlamış ve bölgeyi Ruslaştırmaya çalışmıştır. Özellikle Kırım ve Kafkasya’da, Rus baskıları artmış ve halk ya Sibirya’ya sürülmeye ya da yerini yurdunu terk ederek Osmanlı ülkesine göç etmeye başlamıştır.
Fransız İhtilalinin yaydığı milliyetçilik akımı ve Rusya’nın Balkan coğrafyasına yönelik politikaları, Balkanlarda da benzer siyasi sorunları ortaya çıkartmıştır.
Bölgedeki siyasi sorunlar, başta göç olmak üzere pek çok sosyal sorunu da beraberinde getirmiştir. Hristiyanların faaliyetleri sonucu, Türkler bölgede azınlık
durumuna düşürülmeye çalışılmıştır. Balkanlardaki çetelerin katliamlarından
kaçan binlerce Müslüman Türk, kafileler hâlinde Anadolu’ya göç ederken Rus ve Bulgar çetelerinin saldırılarına maruz kalmıştır.

1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Makedonya ve
Trakya hariç Balkanların büyük bir kısmı Osmanlı idaresinden
çıkmıştır. İngiliz Konsolosluğu raporlarına göre bu savaşta üç
yüz ile dört yüz bin arası Müslüman öldürülmüş, bir milyon
kadarı da göçe zorlanmıştır.


93 Harbi sonrası daralan Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalan Türk ve Müslümanların büyük bir kısmı İstanbul’a ve Anadolu’ya, diğer bir bölümü de Batı Trakya’ya yerleşmiştir. Toplandıkları merkezlerde öncelikle bu göçmenlerin geçici iskânlarına çalışılmış ancak daha sonra sürekli iskân için ciddi çalışmalar yapılmıştır. Osmanlı Devleti yaşadıkları sıkıntıları azaltmak adına göçmenlere çeşitli muafiyetler tanımıştır.

Muhacirler; bütün malını mülkünü bırakıp geldikleri Anadolu’da, yerleştikleri yerlerde büyük sıkıntılar çekmiştir. Ayrıca göçmenlerle yerleştikleri bölgelerin ahalisi arasında çeşitli sorunlar da yaşanmıştır. 1912-1913 Balkan Savaşları sonucunda Balkanların siyasi haritası önemli ölçüde değişmiştir. Bu savaşlarda Osmanlı Devleti, Avrupa’daki topraklarının yaklaşık %80’ini, Avrupa’da yaşayan nüfusunun da %70’ini kaybetmiştir.

93 Harbi’nde olduğu gibi Balkan Savaşları da beraberinde pek çok ekonomik ve sosyal sıkıntı getirmiştir. Savaş sırasında ve sonrasında da Balkan devletlerinin askerleri ve kurdukları komitalar tarafından bölgenin Müslüman Türk halkına yapılan baskı, zulüm ve katliamlar; toplu göçlerin en büyük sebebi olmuştur.

Göçmenler, yeni geldikleri yerlerin yapısına büyük etkide bulunmuş; metruk, harabe ve boş yerler ziraata açılmış, göçmenler sayesinde yeni yerleşim birimleri
oluşturulmuştur. Ancak devletin normal masrafları, iskân masrafları ile birleşince artmış, hazine de bu açığı kapamak için dış borçlanma yoluna gitmiştir.



Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası