PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

4.3. HALK KÜLTÜRÜ VE KİTABÎ KÜLTÜR

4.3. HALK KÜLTÜRÜ VE KİTABÎ KÜLTÜR

TARTIŞALIM


Kültür, nesilden nesile hangi yollarla aktarılabilir?

Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Dönemi'nde ortaya çıkan sözlü ve yazılı edebiyat ürünleri, Türkiye Selçukluları ve Beylikler döneminin kültür dünyasıyla benzerlik gösterirdi. Anadolu'da XII. yüzyıldan itibaren farklı sınıf ve seviyeden insanlar; hikâye dinleyerek, kukla ve taklit izleyerek, nükte ve şaka yaparak gülüp eğlenirdi. Türkiye Selçuklu ve Anadolu beyliklerinin saraylarında nedim, komik, taklitçi, ozan ve şairler bulunurdu. Bu saraylarda bulunan nedimin görevi kıssa anlatmak, taklit yapmak, kısacası eğlendirmekti. Bu kişiler edebî terbiye sahibi, bilgili ve zeki insanlardı.

Anlatılar; genel olarak masal, menkıbe, fıkra ve hikâyeler ile eski Türk kültüründen gelen unsurları, İran ananelerini, Hind hikâyelerini ve İslam kültür dünyasının etkilerini içermiştir. XV. yüzyıldan itibaren nedim ile meddah lakabı aynı anlamda kullanılmaya başlamış ve XVI. yüzyılla birlikte meddahlık gitgide yaygınlaşmıştır. Bu dönemde ozanların yerini ise âşık ve saz şairleri almıştır. Genellikle sanatını halk arasında icra eden bu kişilerden öne çıkanlar saraylarda kendilerine yer bulmuştur.

Osmanlı Devleti, çeşitli etnik ve dinî kökenden halkların ticari, sosyal, kültürel, dinî ve bilimsel etkinliklerini sürdürdüğü bir devlettir. Bu nedenle Osmanlı Devleti'nde, geniş ve zengin bir kültürel birikim oluşmuştur. Farklı kültürlerin katkılarıyla oluşan bu birikim, tarih boyunca yazılı veya sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Osmanlılar da diğer büyük devletler gibi kültürünü çeşitli yollarla kaydederek korumuş ve kendisinden sonra gelen nesillere aktarmaya gayret etmiştir. Kültürün yazılı olarak aktarılmasında çoğunlukla ferman, berat, ahitname gibi devlet yayınları ile telif veya tercüme kitap, risale ve minyatür vb. kullanılmıştır.

Osmanlı hükümdarlarında kitap toplama ve bunları kullanma alışkanlığı vardı. Padişahların kendilerine ait en az bir kütüphanesi bulunurdu. I. Murad tarafından Bursa'da kurulduğu ifade edilen kütüphane, ilk saray kütüphanesi olarak nitelendirilir. Osmanlı Devleti'nde saray kütüphaneleri dışında, özellikle XVIII. yüzyılın sonundan itibaren batılılaşma ve çağdaşlaşma hareketlerinin etkisiyle kurulan darülfünun, hendesehane, mühendishane ve muallimhane gibi üniversite kütüphaneleri vardı.

CEVAPLAYALIM

Osmanlı Devleti'nde kitabî kültür, neden başkent ve belirli şehirlerde gelişmiştir?

Osmanlı padişahları, kuruluştan itibaren şair ve bilim insanlarıyla yakın ilişki içinde olmuş ve Türk dilinin gelişimini hızlandırmışlardır. Arapça ve Farsça pek çok eser, Türk kültürüne kazandırılmış ve böylece devletin bilgi ve kültür seviyesi yükseltilmek istenmiştir.

BİLİYOR MUSUNUZ?
•Fatih, kendi kurduğu saray kütüphaneleri dışında ülkenin çeşitli şehirlerinde yaptırılan külliye, cami ve medreselerde içerisinde de çok sayıda kütüphane kurmuştur.

•Yavuz Sultan Selim bilim, kültür, sanat ve eğitim alanlarında önemli merkezler olan Urfa, Kahire, İskenderiye, Halep, Kudüs, Şam'daki kültür ve sanat eserlerini İstanbul'a getirtmiştir.

•Kanuni Sultan Süleyman, ünlü Macar Kralı Matthias Corvi-nus'a (Matiyas Korvinus), (1458- 1490) ait kütüphaneden bazı kitapların İstanbul'a getirilmesini istemiştir.

II.Murad’ın Kültürel Faaliyetleri

II.Murad Devri, önemli kültürel gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Türk diline önem veren padişah, Türkçe eserler yazdırdığı gibi birçok yabancı eserin de Türkçeye tercümesini sağlamıştır. II. Murad Dönemi'nde âlimler Türkçe eser yazma konusunda teşvik edilmiştir. Âşık Paşa'nın yazdığı “Garipname” adlı eser bu teşviklerin bir neticesi olarak kabul edilmelidir. Millî bir kültür hareketine öncülük eden II. Murad, Danişmentli ve Selçuklu devirlerindeki Fars kültürünün etkilerini unutturmak için çalışmıştır.

II. Murad’ın Kültür Politikası
II. Murad Dönemi'nde Türk dili ile ilgili somut bir gelişme bu dönemde bastırılan madenî paralara ilk defa Kayı boyu damgalarının vurulmasıdır. Zaten Osmanlı soyunun ilk defa Kayı Han nesline dayandırılması da II. Murad (Görsel 4.15) Devri'ne rastlar. Bu dönemden sonra Osmanlı şehzadelerine “Oğuz”, “Korkut” gibi isimler verilmesi de aynı hedef doğrultusunda atılan adımlardır. Osmanlı padişahları arasındaki ilk şair padişah olan II. Murad'daki milliyet fikri Paul Wittek'e (Pol Vitek) göre şehzade olarak bulunduğu Amasya'nın sosyo-kültürel yapısından kaynaklıdır. Amasya, Danişmentlilerden beri Türk kültür yapısını koruyan ve Fetret Devri'nde Çelebi Mehmet’e, ondan sonra da oğlu II. Murad'a millî bir anlayış kazandıran şehirdir (Danişment, 2016, s.366'dan düzenlenmiştir).
YORUMLAYALIM
II.Murad Dönemi'nde, Kayı damgasının kullanılmaya başlanmasının gerekçeleri nelerdir?



Türkçenin önemli eserlerinden Yazıcızâde Ali'nin “Tevârih-i Âl-i Selçuk” adlı eseri ile çeviri eserler olan Molla Arif Ali'nin “Daniş-mendnâme”si, Şeyhî'nin “Hüsrev ve Şirin”i ve Mercimek Ahmet'in “Kâbusnâme”si II. Murad Devri'ne aittir. Yine II. Murad zamanında Yazıcızâde Mehmet Efendi tarafından kaleme alınan “Muhammediyye” adlı eser dinî edebiyatımızın temel eserlerindendir.


Şair Sultanlar

Osmanlı Devleti'nde padişahlar sadece siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmeler ile meşgul olmamış, kültürel faaliyetlerde de bulunmuştur. Birçok Osmanlı padişahı yüksek eğitimlerinin yanında kalemi güçlü şairler olarak da karşımıza çıkmıştır. Hatta bazı padişahlar “divan” sahibi olacak kadar şiir yazmış ve Divan edebiyatına yön vermiştir.

BİLİYOR MUSUNUZ?
Osmanlı padişahları içerisinde 23 tanesi divan sahibi, 12 tanesi hattat, 8 tanesi müzisyen ve bestekârdır. Resimle ilgilenen, değişik sanatlarda bilgisi olanlar ve ilmî eser yazanlar vardır.

Bilinen ilk şair padişah olan II. Murad, gündelik hayatındaki hislerini zaman zaman nazım şeklinde dile getirmiştir. II. Murad'ın şair ve âlimleri haftada iki defa huzurunda toplaması da sanata verdiği önemi göstermektedir. II. Murad'dan itibaren Osmanlı padişahlarının birçoğu şair olup Divan edebiyatı ananesince isimleri yerine mahlaslar kullanmıştır

Şair SultanlarKullandığı Mahlası
II. MuradMurâdî
Fatih Sultan MehmetAvnî
II. BayezidAdlî
Yavuz Sultan SelimSelimî
Kanuni Sultan SüleymanMuhibbî
Tablo 4.1: Şair Sultanların Kullandığı Mahlaslar

Fatih Sultan Mehmet de babası II.Murad gibi şair bir padişahtır ve pek çok beyit kaleme almıştır. Bunlardan biri şu şekildedir:

“Yoktur zulme rızâmız adle biz mâillerüz,
Gözlerüz Hakk'un rızâsın emrine kaaillerüz.
Bizümle saltanat lâfın idermüş ol Karamanî,
Huda fursat virürse ger kara yire karam anı”


Günümüz Türkçesi
“Zulme iznimiz yoktur; biz, adaletten yanayız;
Allah'ın hoşnutluğunu gözetiriz, biz onun emrine razıyız.
O Karamanoğlu, bizimle saltanat lafını etmeye kalkışırmış;
Şayet Allah izin verirse, ben onu kara toprağa karıştırayım da görsün”


Yavuz Sultan Selim, henüz şehzadeliği sırasında Şah İsmail için nazım şekli ile o zamana kadar görülmemiş bir şiir yazmıştır. Şiir okunurken yukarıdan aşağıya, soldan sağa aynı şekilde okunabilmektedir.

Okunuşu
Sanma şâhım herkesi sen sadıkâne yâr olur.
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur.
Sadıkâne belki ol cihanda serdâr olur.
Yâr olur ağyâr olur serdâr olur dîdâr olur.


Günümüz Türkçesi
Şahım sen herkesi sadık dost olur sanma,
Dost mu sandın sen herkesi belki düşmanın olur,
Belki o kişi âlemde sözü geçen olur,
Dost olur, düşman olur, sözü geçen olur, hükümdar olur


ÖRNEK METİN

Şiirle Sürgüne Şiirle Cevap
Kanuni, sanat erbabına çok iltifatta bulunan ve teveccüh eden bir hükümdar olmuştur. Şair Baki'yi İstanbul'a getirten ve Türk edebiyatına kazandıran Kanuni, çok sevdiği Baki'ye bir beytinden dolayı sinirlenmiş ve sürgün edilmesi için yazdırdığı fermanını da bir şiir şeklinde oluşturarak yeteneğini konuşturmuştur:
“Baki bed Azm-i bülend Bursa'ya red Nefy-i ebed”
Kanuni fermanında diyor ki “Baki kötü adam, yüksek kararım odur ki, Bursa'ya gönderilsin ve bir daha gözüm görmesin!”. Şair Baki de aynı güzellikte bir dörtlük ile cevap verince padişahın şiir aşkı, şairi affetmesini sağlayacaktır:
“N’ola kim nefy-i ebedazm-i bülend olsa ey Bâkî,
Bilesin ki cihan mülkü değil Süleyman'a bâki,
Şehâ! Azminde ısbât-ı tehevvür eyledin ammâ,
Buna çarh-ı güherdirler, ne sen bâkî, ne ben bâkî”
Affedilmesini sağlayan dörtlükte Baki önce kendine hitaben diyor ki: Ey Baki! Sultanın yüksek kararı seni sürgün ettiyse nolur ki... Şunu bil ki bu dünya Süleyman'a da baki değil. Şâhım gazabında kararlı olduğunu da ispat ettin ama bilesin ki bu dünya bana kalmadığı gibi sana da kalmaz! Bu dörtlükten sonra padişahın fermanını geri almasıyla affedilen Baki, ömrünün sonuna kadar İstanbul'da yaşamış ve burada vefatından sonra Eyüp Sultan Mezarlığı'na defnedilmiştir (İnanç, 2017, s.20-22'den düzenlenmiştir).

Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası