1.5. BELGEDEN BİLGİYE
1-Tarih bilimi, şimdiki zamanda açıklama ya da anlama amacıyla geçmişi yeniden inşa etme sürecidir. Bu süreçte tarihçiler eserlerini, geçmişe ait bilgi ve kaynakları, tarih biliminin kendine ait yöntemlerini kullanarak oluşturur.
2-Geçmişteki olaylar ancak tarihçi, olayları incelemeye başladığı zaman “tarihî olay” hâline gelir. Her tarihî olay kendi başına anlamlıdır ve özeldir. Tarihte, doğa bilimlerindeki evrensel geçerliliği olan yasalar yoktur.
3-Bir tarihsel araştırmaya kaynakların saptanması, karşılaştırılması ve yorumlanmasıyla başlanır. Birincil kaynağın en önemli niteliği, geçmiş olaylara dair doğrudan bilgi içermesidir. Kaynağın türü, olayın gerçekleştiği döneme ve kültüre göre yazılı, sözlü veya görsel nitelikte olabilir.
4-Kaynaklar, farklı kaynaklarla karşılaştırılarak dikkatle incelenmelidir. Bunu yaparken de kaynakların oluşumu, orijinalliği ve güvenilirliği gibi noktalar öncelikle göz önünde bulundurulmalıdır.
5-Diğer bir ifadeyle tarih araştırmacısı kaynağın içeriğini olduğu gibi almak yerine, onu eleştirel bir gözle incelemelidir.
6-Tarihî kaynakların bu şekilde sorgulanarak değerlendirilmesi konusunda Halil İnalcık ; tarihçinin şüpheciliğini koruması, daima elindeki belgeyi sıkı tenkitten geçirdikten sonra değerlendirme yapması gerektiğini söylemiştir.
7-Bir tarihçi araştırdığı konuya yönelik bilgileri ve bilinen bütün olguları kontrol etmek, karşılaştırmak ve sorgulamak zorundadır. Daha sonra kanıtları yorumlamalı, açıklamalı, nedenleriyle ilişkilendirmeli, eleştirmeli, sonuçları izlemeli ve konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunmalıdır.
İNSANLIĞIN SERÜVENİ KAYIT ALTINDA(Tarih Yazılıcılığı Çeşitleri):
Hikâyeci tarih yazıcılığı: En büyük temsilcisi Herodotstur. Hikâyeci (rivayetçi)tarih yazıcılığında olaylar aktarılırken yer ve zaman hususları dikkate alınmış ancak tarihî olaylar arasında sebep–sonuç ilişkisi kurulmamıştır. Duyduğu olayları, olduğu gibi aktaran Herodotos, tarihî bilgileri eleştiriye tabi tutmadan ortaya koymuştur. Roma’da, Orta Çağ Avrupası’nda ve İslam dünyasında da vekayinâme türü eserler bu görüşle kaleme alınmıştır. Günümüzde daha çok halk için yazılan tarih çalışmaları arasında bu tür kitaplar bulunmaktadır.
Öğretici (pragmatik): tarih yazıcılığı olarak bilinen bu türde Thukydides tarihî olayları değerlendirme ve yorumlama ile anlatıyı birleştirmiştir. Öğretici tarih yazıcılığında
amaç, tarihî olayları öğrenerek faydalı bir sonuç çıkarmaktır. Yani toplumun yararı için geçmişten ders çıkarılması veya bireylerin eğitilmesi amaçlanmıştır. Eski Yunan’a dayanan bu tarih yazıcılığında özellikle bazı şahsiyetlerin yaşamına büyük
önem verilmiştir.
Araştırıcı tarih yazıcılığı, XIX. yüzyılda tarih yazıcılığında ciddi bir değişim yaşanması sonucu ortaya çıkmıştır. Artık tarihçiler, tarihî olayları incelerken daima “neden ve nasıl
oldu?” sorularıyla araştırıcı tarihçilik anlayışını geliştirdi. Bu tarih yazıcılığı kullanılarak kaleme alınan eserler, özellikle olayların sebeplerini araştırarak olayları açıklamaya çalışmıştır.
Araştırıcı tarih yazıcılığının en önemli yöntemi, tarihe ait malzemeyi eleştiriye tabi tutmasıdır. Aynı yüzyılda yaşanan bilimsel gelişmeler sonucunda, tarihî kanunların olduğunu düşünen ve bu kanunları ortaya çıkarmayı amaçlayan başka bir tarih yazıcılığı daha gelişti.
Sosyal tarih yazıcılığında ise tarihe ait olayların tek bir neden ve olgu üzerinden değil; sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel ve fikrî birçok etken dikkate alınarak bilinebileceği
kabul edilmiştir. Bu tarz yazıcılık, tarihî olaylardan genel sosyal kanunlara ulaşmaya çalışır. Günümüzde, araştırıcı ve sosyal tarih yazıcılığı tarihçiler tarafındadiğerlerine göre
daha yaygın olarak tercih edilmektedir.
İslam dünyasında tarih yazıcılığı vakanüvislik olarak gelişmiştir. Vakanüvislikte, olayların ortaya çıkış nedenleri üzerinde durulmaz ve olaylar olduğu gibi nakledilir. Osmanlı Devleti’nde de bu anlayış devam etmiş ve resmî tarihçilik, vakanüvislik adı altında XVIII. yüzyıl başında kurumlaşmıştır. Bu kuruma atanan vakanüvisler devirlerinin olaylarını birbirinin devamı olarak kaleme almışlardır. Osmanlı Devleti’nde bu tarz tarih yazıcılığı yapanlara vakanüvis, Batı dünyasında ise analist denmiştir. Böylece kesintisiz bir tarih kaynağı sunulmuştur.
Kronikler ve yıllıklar (annal) tarihî olayları yıllara göre kronolojik olarak sıralayan yazılı belgelerdir.
Tarih yazımında yaşanan değişimler, Osmanlı tarihçiliğine XX. yüzyılın başlarında yani İkinci Meşrutiyet döneminde yansımaya başlamıştır. Aslında Tanzimat Dönemi’nde Ahmet Cevdet Paşa (Görsel 1.25) gibi tarihçiler klasik vakanüvislik anlayışından çıkarak eserlerinde birinci el belgeleri eleştirel bir incelemeden geçirerek kullanılmışlardır. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin önemli vakanüvislerinden biri olan Ahmet Cevdet Paşa, kendisinden önceki vakanüvisler gibi olayları sadece kronolojik olarak kaydetmemiş, tarihî belgeleri yorumlaması ve değerlendirmesi bakımından modern tarihçiliğin önderliğini de yapmıştır. Cevdet Paşa, eserlerinde olayları ele alış biçimi, arşiv kaynakları ile birlikte Batı kaynaklarını
kullanması ve daha bilimsel bir yöntemle eserlerini yazmış olması bakımından benzerlerinden ayrılır.
İkinci Meşrutiyet, Türk tarihçiliğinde Batı’daki yöntem ve yaklaşımların yaygınlaşmaya başladığı bir dönemdir. Türk tarihçiliğindeki bu değişim, Atatürk’ün etkisiyle Cumhuriyet
Dönemi’nde de hızlanarak devam etmiştir. Atatürk, Batı’da Türklere karşı iftiralara, kimi zaman hakaret seviyesine varan suçlamalara karşı koymak amacıyla Türk Milleti’nin kimliğini tanıtmak, Türk tarih ve medeniyetini bilimsel yöntemlerle araştırmak için 1931’de “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti”ni kurdurmuş ve bu kurum 1935’te “Türk Tarih Kurumu” adını almıştır.