PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Abdullah ŞAHİN

MENÜ
10.SINIF TARİH DERSİ
12.SINIF İNKILAP TARİHİ DERSİ
T.C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ
YNT TV

2. 1. İŞGALLERİN BAŞLAMASI VE MİLLÎ MÜCADELE’YE HAZIRLIK



2. 1. İŞGALLERİN BAŞLAMASI VE MİLLÎ MÜCADELE’YE HAZIRLIK


2. 1. 1. Ateşkes Dönemi

Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanması hem hükûmet çevrelerinde hem de basında memnuniyetle karşılanmıştı. Uzun yıllar süren savaşların ve yaşanan acıların sona ereceği düşünülüyordu. Dönemin ABD Başkanı Wilson’ın (Vilsın) yayımladığı Wilson İlkeleri’nin, özellikle Osmanlı Devleti’ni doğrudan ilgilendiren 12. Maddesi’nin, bu düşüncelerin oluşmasında büyük bir payı vardı. Bu maddeye göre Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde bağımsız bir Türk devletinin devamına imkân verileceğine inanılıyordu. Fakat I. Dünya Savaşı’nın yenik devletlerine imzalatılacak olan barış anlaşmalarının hazırlanması için toplanan Paris Barış Konferansı’nda İzmir ve çevresinin Yunanistan tarafından işgal edilmesi kararlaştırılmıştı. İtilaf Devletleri, Paris Barış Konferansı’ndan önce, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasının hemen ardından antlaşmanın 7. maddesine dayanarak işgallere başlamışlardı. İlk olarak Musul, İngilizler tarafından işgal edilmişti. Fransızlar da Çukurova’ya doğru ilerlediler. Hatay’ın Dörtyol ilçesinde, Fransızlara karşı, silahlı ilk halk direniş hareketi de başlamıştı.

2. 1. 2. İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919)
İngiltere, Yunanistan’ın Akdeniz’deki İngiliz ticaret ve sömürge yollarının koruyuculuğunu yapacağına inanıyordu. İngiltere’nin büyük desteği neticesinde Paris Barış Konferansı’nda, Yunan ordusunun İzmir’i işgali kararlaştırıldı. İstanbul Hükûmeti’ne bu işgalin Mondros Ateşkes Anlaşması’nın yedinci maddesi ereğince yapılacağı bildirildi. Damat Ferit Paşa Hükûmeti’nden gelen emirler gereği, İzmir Valisi İzzet Bey ve Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’dan işgal hareketine karşı koymamaları ve işgal kuvvetlerine karşı gereken kolaylığın gösterilmesi istendi. İşgal kuvvetleriyle yaşanabilecek bir çatışmaya meydan verilmemesi için de askerler kışlaya toplandı. İzmir’in işgal edileceği söylentisi üzerine İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile Redd-i İlhak Cemiyeti, halkı harekete geçirmeye çalıştı. Vali İzzet Bey ise endişe edilecek bir durum olmadığını ve hükûmetin her türlü önlemi alacağını, İzmir halkının temsilcilerine söyledi.


Sıra Sizde
Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Anadolu’nun birçok
yeri işgal edilmesine rağmen İzmir’in işgalinin bu kadar ses getirmesinin
sebebi nedir?

15 Mayıs 1919 sabahında, bir İngiliz gemisinin desteğindeki Yunan ordusu İzmir’e asker çıkardı. İzmirli Rumlar, ellerinde Yunan bayrakları ve çiçeklerle işgalci Yunan ordusunu karşıladılar. Yunan askerleri alkışlar ve “zito” (yaşa) nidalarıyla ilerlerken bu duruma katlanamayan Hukuk-u Beşer gazetesi yazarı Hasan Tahsin, silahını ateşleyerek Yunan bayrağını taşıyan askeri vurdu. Böylece İzmir’de ilk silahlı direniş başlarken Hasan Tahsin de şehit düştü. Yunanlılar, şehirdeki önemli noktaları kontrollerine alırken, asker ve siviller olmak üzere iki gün içinde katledilen Türklerin sayısı iki bini bulmuştu. İzmir’in işgali ile yetinmeyen Yunan ordusu, iç kısımlara doğru ilerleyişe geçerek Aydın, Nazilli, Akhisar ve Ayvalık’ı işgal etti.

İşgali ve katliamları protesto etmek için ülkenin her yerinde mitingler yapıldı ve İtilaf Devletleri temsilciliklerine protesto telgrafları çekildi. Mitinglerin en büyükleri ve en çok ses getirenleri, on binlerce İstanbullunun katıldığı Fatih, Kadıköy ve Sultanahmet mitingleridir. Fatih Mitingi’nde Halide Edip (Adıvar);
Sultanahmet Mitingi’nde Nakiye (Elgün), Halide Edip (Adıvar), Mehmet Emin (Yurdakul), Hamdullah Suphi (Tanrıöver) ve Selim Sırrı (Tarcan); Kadıköy Mitingi’nde Münevver Saime Hanım yaptıkları konuşmalarla halkın millî duygularını coşturdular. Bu konuşmalar gazeteler aracılığıyla bütün yurda
yayıldı.

2. 1. 3. Kuvay-ı Millîye Direnişi: Bağımsızlık Ruhu
Kuvay-ı Millîye, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra, vatanı işgal eden düşmanla mücadele eden ve azınlık faaliyetlerine karşı çarpışan silahlı grupları ve onlara maddi, manevi ya da fikirsel yardımda bulunan herkesi kapsamaktadır. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Osmanlı toprakları, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmeye başlandı. Bu duruma Osmanlı devlet adamlarının, özellikle de Damat Ferit Paşa Hükûmeti’nin seyirci kalması, üstelik halka sükûnet tavsiye etmesi, halkın harekete geçerek kendini savunmasını gerekli kıldı. Ayrıca İtilaf Devletleri’nin azınlık çetelerinin yaptığı eylemlere göz yummaları hatta onları kışkırtmaları, güvenlik sorunlarını iyice artırmıştı. Osmanlı ordularının dağıtılmış olması ve güvenlik güçlerinin etkisizleştirilmesi, Türk halkını bu saldırılar karşısında tamamen savunmasız bırakmıştı.

Oku-yorum
AMİRAL BRİSTOL
(BRISTIL)RAPORU
İzmir’in işgaliyle birlikte başlayan Yunan zulmü, katliamları ve soygunları
karşısında; ülkenin her yerinde miting ve protestolar yapılmış, Türk direnişi başlamış ve giderek artmıştı. İtilaf Devletleri hem kamuoyunu yatıştırmak hem de İzmir bölgesindeki durumu incelemek için bölgeye uluslararası bir heyet gönderme kararı aldılar. Amerikalı Amiral Bristol başkanlığında; İngiliz, Fransız ve İtalyan generallerinden oluşan heyet; İzmir, Aydın, Nazilli, Ödemiş, Manisa ve Ayvalık’ta Türk ve Rumları dinledi. Bristol Raporu’nın İçeriği:
1. Bölgedeki olayların sorumlusu Yunanlılar ve Rumlardır. Türkler çeşitli zulümlere ve katliama uğramışlardır.
2. Bölgede çoğunluk Türklerden oluşmaktadır.
3. Yunan ordusunun işgali gereksiz ve haksızdır. Yunan kuvvetleri çekilip, yerine İtilaf kuvvetleri gelmelidir.

Bu rapor; Türk halkının Millî Mücadelesi’nin haklılığını ortaya koyan ilk uluslararası belgedir.
Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. II, s.183-194.
A. Bristol’un raporunda Türkler’in haklı olduğunu belirtmiş olmasına rağmen İtilaf Devletleri’nin sessiz kalmalarının sebebi ne olabilir?



2. 1. 3. Kuvay-ı Millîye Direnişi: Bağımsızlık Ruhu
Kuvay-ı Millîye, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra, vatanı işgal eden düşmanla mücadele eden ve azınlık faaliyetlerine karşı çarpışan silahlı grupları ve onlara maddi, manevi ya da fikirsel yardımda bulunan herkesi kapsamaktadır. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Osmanlı toprakları, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmeye başlandı. Bu duruma Osmanlı devlet adamlarının, özellikle de Damat Ferit Paşa Hükûmeti’nin seyirci kalması, üstelik halka sükûnet tavsiye etmesi, halkın harekete geçerek kendini savunmasını gerekli kıldı. Ayrıca İtilaf Devletleri’nin azınlık çetelerinin yaptığı eylemlere göz yummaları hatta onları kışkırtmaları, güvenlik sorunlarını iyice artırmıştı. Osmanlı ordularının dağıtılmış olması ve güvenlik güçlerinin etkisizleştirilmesi, Türk halkını bu saldırılar karşısında tamamen savunmasız bırakmıştı.

Türk milleti, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra başlayan işgallere, azınlıkların emellerine ve taşkınlıklarına karşı, vatanı koruma ve bağımsız yaşama isteği doğrultusunda örgütlenmeye başladı. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan direniş hareketine ve teşkilata Kuvay-ı Millîye (Millî Kuvvetler) adı verilmiştir. Vatanseverlerin işgal kuvvetlerine ve azınlık çetelerine karşı ülkenin değişik yerlerinde oluşturdukları bu direniş birlikleri, yani Kuvay-ı Millîye birlikleri, yerel halk kahramanlarının liderliğinde, gönüllülük esasına göre oluşmuştu. Bir merkezden idare edilmedikleri gibi, her türlü ihtiyaçlarını da bölgelerindeki halktan temin ediyorlardı. Özellikle Ege Bölgesi’nde, Karadeniz’de ve Güney Cephesi’nde; Ethem, Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, Şahin Bey, Kara Fatma ve İpsiz Recep isimleri öne çıkan yerel halk kahramanlarıdır. İşgallere karşı ilk direniş hareketi, 19 Aralık 1918’de Fransızlara karşı, Güney Cephesinde, Hatay’ın Dörtyol ilçesinde başladı. Urfa, Antep ve Maraş’ta Fransızlara ve Ermenilere karşı yapılan savaşlar, Millî Mücadele tarihimizde destanlaşmıştır.

İzmir’in işgali ile birlikte Ege Bölgesi’nde de direniş hareketleri başladı. Ayvalık, Nazilli, Salihli ve Ödemiş cepheleri oluşturuldu. Alaşehir ve Balıkesir Kongreleri ile bu güçler birleştirilmeye çalışıldı. Nihayet Sivas Kongresi’nde, Batı Anadolu Kuvay-ı Millîye Komutanlığı adı altında dağınık olarak mücadele eden güçler birleştirildi. Başına Ali Fuat Paşa getirildi ve Batı Cephesi kurulmuş oldu. Kuvay-ı Millîye birlikleri, Yunan ordusuna ve Rum çetelerine karşı mücadele ederek işgal güçlerinin ilerleyişini yavaşlattılar. Türk köylerini, Rum ve Ermeni çetelerinin baskınlarından korudular. Millî Mücadele’nin örgütlenmesine zaman kazandırdılar. İç ayaklanmaların bastırılmasında görev aldılar. Millî Mücadele ruhunun güçlenmesine, mücadele azminin artmasına katkıda bulundular. BMM’nin açılmasından sonra, 1920’de düzenli orduya geçilmesi kararı ile Kuvay-ı Millîye birlikleri yerini subayların emir ve komutası altındaki düzenli birliklere bıraktı.

2. 1. 4. Cemiyetler: Direniş ve Kurtuluş Yolları Arayışı
İtilaf Devletleri bir yandan işgal ettikleri yerleri genişletirken, diğer yandan da Anadolu ve Trakya’da bağımsızlık elde etme emeliyle harekete geçen azınlıkları kışkırtıyor ve kullanıyorlardı.
Çaresiz ve aciz İstanbul Hükûmeti’nin işgallere engel olamadığı bir ortamda, doğup büyüdükleri toprakların ellerinden alınarak başkalarına verilmek istendiğini gören halk örgütlenmeye başladı. Kurdukları Müdafaa-i Hukuk-u Millîye Cemiyetleri ile bir taraftan siyasi faaliyetlere başlarlarken, diğer taraftan Kuvay-ı Millîye adı altında askerî kurumlar oluşturmaya başladılar. İşgallere karşı direnmeyi amaçlayan bu yerel kuruluşların yanı sıra, kurtuluşu İstanbul Hükûmeti’nin politikalarına bağlı kalmakta ya da güçlü bir devletin koruması altına girmekte bulan cemiyetler de kurulmuştur. Kuruluş amaçları yönünden ele alındığında, yararlı ve zararlı cemiyetler adı verilen bu kuruluşlar üç başlık altında incelenmektedir:

Oku-yorum  
Şerife Bacı 
Şerife Bacı, İnebolu’dan Kastamonu’yac ephane ve erzak taşırken; Kastamonu yakınındaki kışlada, kar ve tipi nedeniyle donarak ölmüştür. 1921 Aralık ayında birdenbire bastıran kar yolları kapamış; cepheye giden taşıt kolları,geceye kalmadan yakın hanlara, köylere sığınmışlardı. Her nasılsa; kafileden geri kalmış genç bir kadının, cephane yüklü kağnısı ile yorgun argın bir halde, ancak kışla önüne kadar gelebildiği ve şehre girmek nasip olmadan yol kenarında sabaha karşı donduğu anlaşılmıştı. Öküzleri geviş getiren kağnı arabasındaki kıymetli yükü korumak için, üstüne kendi yorganını örten bu genç kadın bir elinde övendireyle (uzun değnekle), kollarını gererek yorganın üzerine kapaklanmış bir şekilde donarak ölmüştü. Görevlilerden Cemil Çavuş; şehidin üzerindeki karları süpürüp, gözyaşları içinde kadını kaldırırken, yorganın altından birden bire çığlığı basarak ağlayan bir çocuk sesi işitince şaşırmıştı. Şehit anayı yana çekip hemen yorganı kaldırdıklarında gördükleri: Otlara sarılı top gülleleri arasına yerleştirilmiş çulların içinde, kundağa sarılmış bir kız çocuğunun donmaktan kurtulduğu ve müdahale üzerine uyanarak ağlamaya başlamasıdır.

Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, s. 229. (Kısaltılmış ve sadeleştirilmiştir.)

1. Azınlıkların kurduğu cemiyetler

2. Millî varlığa düşman cemiyetler

3. Millî cemiyetler

Azınlıkların Kurduğu Cemiyetler

Rum, Ermeni ve Museviler tarafından kurulan bu cemiyetlerin ortak amacı, dağılan Osmanlı İmparatorluğu topraklarından pay almak ve kendi devletlerini kurmaktı. Bu amaçları doğrultusunda Wilson İlkeleri’nin 12. Maddesi’nden yararlanmak arzusuyla bulundukları bölgelerde nüfusça çoğunlukta oldukları iddiasında bulunuyorlar hatta sahte nüfus kayıtları düzenlemekten de çekinmiyorlardı. Kurdukları ve destekledikleri Rum ve Ermeni çeteleri ile bölge halkını göçe zorluyorlardı. İtilaf Devletleri’yle işbirliği yaparak, çıkardıkları kargaşa ve isyanlarla da yeni işgallere bahane yaratacak zemin hazırlayıp Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmayı planlıyorlardı. Bu cemiyetlerin başlıcaları şunlardır:

Mavri Mira: Megali İdea (Büyük Ülkü) amacıyla hareket ediyordu. Ana hedefi Bizans İmparatorluğu sınırlarına yeniden ulaştırmaktı. İstanbul’da Patrikhaneye bağlı olarak çalışıyordu. Yunan Kızılhaçı, Göçmenler Cemiyeti ve Rum İzcilik Okulu tarafından destekleniyordu. Görünüşte göçmenlere yardımda bulunmak gibi insani bir görev yapan bu kuruluşlar, perde arkasında çetelere her türlü yardımda bulunuyordu.

Etniki Eterya: 1821’de Filiki Eterya adıyla Yunan isyanını Patrikhane ile birlikte çıkaran cemiyettir. Daha sonra Etniki Eterya adını almıştır. Ateşkes Anlaşması Dönemi’nde Batı Anadolu’da Rum nüfusunun artırılması ve Trabzon dolaylarında Pontus Rum Devleti’nin kurulması için çalışmıştır.

Pontus Rum Cemiyeti: Cemiyetin asıl amacı, Karadeniz Bölgesi’nde Samsun merkez olmak üzere bir Pontus Rum Devleti kurmaktı. Bu doğrultuda kurdukları çetelerle Türk köylerini basarak Türklerin göç etmelerine neden olmak ve Yunanistan’dan göçmen getirterek bölgede nüfus çoğunluğunu elde etmek amacındaydılar. Doğu Karadeniz kıyılarında bir Pontus Devleti kurulması düşüncesi, Yunanistan’ın bağımsızlığını elde ettiği yıllara kadar gitmektedir. Yunan Megali İdeası’nın (Büyük Ülkü) hedeflerinden biridir. Doğu Karadeniz Bölgesi’nin ne tarihî ne de sosyal yapısı bakımından Yunanistan ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Bölgede ilk kurulan Pontus Krallığı (MÖ 301-64) ile IV. Haçlı Seferi sonrası yine o bölgede kurulan Trabzon Rum Devleti’nin (1207-1461) Yunanistan ile ilgisi yoktur. Misyonerlik faaliyetleri de yürüten Merzifon Amerikan Kolejinin etkisiyle 1904’te Pontus Cemiyeti kuruldu. I. Dünya Savaşı’nın çıkması bölgedeki Rumları harekete geçirdi. Osmanlı ordusundan firar eden Rumlar, çeteler kurarak Türk askeri ile çatışmalara girdi. Ruslar, Rum çetelerinin de yardımıyla Trabzon başta olmak üzere Karadeniz Bölgesi’nin bir kısmını işgal ettiler. İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi ve ona bağlı kiliseler, Pontus Devleti kurma girişimine hız verdiler. Karadeniz Bölgesi’ndeki kiliseler ve Rum okulları, cemiyet üyelerinin toplanma yeri ve silah deposu hâline geldi. Amasya Metropoliti Germanos ile Trabzon Metropoliti Hrisantos, çetelere cesaret verip Pontus Devleti’nin kurulması düşüncesini uluslararası kuruluşlar önünde savundular.

 

Gördesli Makbule

Gördes Belediye alanında eşi Halil Efe ile birlikte heykeli ve adına düzenlenen bir park bulunan Gördesli Makbule’nin diğer kadın kahramanlardan önemli bir farkı, yeni evlendiği eşi Halil Efe’den ayrılmamak için onunla birlikte çarpışmalara katılmasıdır. Makbule, diğer bazı kadın savaşçılar gibi, kurtuluş gününü görmeden bir Yunan baskını sırasında başından aldığı yarayla şehit düşmüştür. Tarih 17 Mart 1922’dir. Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, s. 229, s. 314. (Kısaltılmıştır.)

Kara Fatma (Fatma Seher Erden)
(1888-1955)

Erzurum’da doğdu. Subay Derviş Bey’le evlenip Balkan Savaşı’na katıldı. Dünya Savaşı’nda 9-10 kadınla Kafkas Cephesi’ne gitti. Eşleri Ermenilerce şehit edilmiş kadınlarla Ermenilere karşı çarpıştı. Millî Mücadele döneminde oğlu, kızı ve kardeşleriyle beraber Bursa ve İzmit’in düşman işgalinden kurtarılması için çalıştı. 300 kişiyi aşkın müfrezesiyle Sakarya ve Başkomutan Meydan Muharebeleri’ne katıldı. Üsteğmen rütbesiyle emekli oldu. Emekli maaşını Kızılay’a bağışladı. 1954’te TBMM’ce kendisine tekrar aylık bağlandı. Ertesi yıl Erzurum’da öldü. Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi, T.C. Genelkurmay Başkanlığı, s. 140.

 

1917’de ortaya çıkan ihtilal sonunda, Çarlık Rusyası’nın yıkılarak Sovyet Rusya’nın kurulması üzerine, Rus ordusu Karadeniz Bölgesi’nden çekildi. İstanbul Hükûmeti bölgede yeniden hâkimiyeti sağladı. Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından sonra Karadeniz Bölgesi’ndeki Rumlar, Yunanistan’ın ve İtilaf Devletleri’nin kışkırtmaları ve yardımlarıyla yeniden faaliyete geçtiler. Bir yandan yapılan göçlerle bölgedeki Rum nüfus artırılmaya çalışılırken, Rum çeteleri de Türk köylerine saldırarak onları yaşadıkları bölgeden göçe zorluyorlardı. Pontus çetelerinin bölgede karışıklık çıkarma amaçları, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. Madde’sine göre bölgenin İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesini sağlamaktı. İşgal gerçekleşirse Pontus çeteleri, daha rahat hareket edebilecekler ve nihai amaçları olan Pontus Devleti’ni kurabileceklerdi. Bu olumsuz gelişmelerin yanı sıra, Pontus çetelerinin Karadeniz Bölgesi’nde yaptığı eylemler, Mustafa Kemal’in Samsun’a müfettiş olarak gönderilmesine ve Millî Mücadele’nin başlamasına da zemin hazırlamıştır. Millî Mücadele’nin başlangıcında, Pontus çeteleri ile savaşacak yeterli kuvvet olmadığından bu çetelerin üzerlerine yeteri kadar gidilemedi. BMM Hükûmeti ancak 9 Aralık 1920’de “Merkez Ordusu” adı altında yeni bir ordu kurduktan sonra, Pontus çetelerine karşı etkili bir mücadeleye girebildi. Pontusçuluk faaliyetlerine karışan din adamları sınır dışı edildi, bir kısmı ise İstiklal Mahkemelerinde yargılandı. Cumhuriyet Dönemi’nde yapılan nüfus mübadelesi sonucunda Rumların Anadolu’yu terk etmesi ile Pontus Cemiyeti’nin varlık nedeni de ortadan kalktı. Pontus sorunu, Lozan Barış Antlaşması ile tarihe karışmış olmasına rağmen, Yunanistan yapay olarak Pontus meselesini gündeme getirmeye devam etmiştir. Özellikle 1985 yılından itibaren sözde “Pontus Soykırımı” iddialarına hız vermiş, 19 Mayıs gününü sözde “Pontus Soykırımı’nı Anma Günü”olarak kabul eden tarihî gerçeklerle uyuşmayan bir yasa çıkarmıştır.

Taşnak Sütyun ve Hınçak Cemiyetleri: Amaçları Doğu Anadolu’da ve Çukurova yöresinde Ermeni Devleti kurmaktı. Ermeni Patriği Zaven Efendi tarafından yönetilen Hınçak Komitesi, Mavri Mira Cemiyeti ile de iş birliği yaptı. ABD’nin desteğini almaya çalıştılar. Bunun üzerine, Amerikan mandasında kurulması tasarlanan Ermenistan Devleti meselesini incelemek için ABD Başkanı Wilson, General Harbord’ı (Harbırd) görevlendirmiştir.

Alyans İsrailit ve Makabi Cemiyetleri: Bu cemiyetlerin amacı Filistin’de İsrail Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı. Osmanlı Devleti’nde yaşayan Yahudilerin ticari çıkarları için uğraşmıştır.

Oku-yorum
Şerife BacıŞerife Bacı, 
İnebolu’dan Kastamonu’yacephane ve erzak taşırken;Kastamonu yakınındaki kışlada, karve tipi nedeniyle donarak ölmüştür.1921 Aralık ayında birdenbire bastırankar yolları kapamış; cepheyegiden taşıt kolları,geceye kalmadanyakın hanlara, köylere sığınmışlardı.Her nasılsa; kafileden geri kalmışgenç bir kadının, cephane yüklükağnısı ile yorgun argın bir halde,ancak kışla önüne kadar gelebildiğive şehre girmek nasip olmadan yolkenarında sabaha karşı donduğuanlaşılmıştı. Öküzleri geviş getirenkağnı arabasındaki kıymetli yükükorumak için, üstüne kendi yorganınıörten bu genç kadın bir elindeövendireyle (uzun değnekle), kollarınıgererek yorganın üzerine kapaklanmışbir şekilde donarak ölmüştü.Görevlilerden Cemil Çavuş; şehidinüzerindeki karları süpürüp, gözyaşlarıiçinde kadını kaldırırken, yorganınaltından birden bire çığlığı basarakağlayan bir çocuk sesi işitinceşaşırmıştı. Şehit anayı yana çekiphemen yorganı kaldırdıklarında gördükleri:Otlara sarılı top gülleleri arasına yerleştirilmişçulların içinde, kundağasarılmış bir kız çocuğunun donmaktankurtulduğu ve müdahale üzerineuyanarak ağlamaya başlamasıdır.Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları,s. 229. (Kısaltılmış ve sadeleştirilmiştir.)

Millî Varlığa Düşman Cemiyetler

Millî varlığa düşman cemiyetlerin çoğu İtilaf Devletleri’nin, özellikle de İngilizlerin desteğiyle kurulmuş ve yönlendirilmişlerdir. Bu cemiyetler, halkın gücüne dayanarak bağımsızlığın sağlanabileceğine inanmadıkları için İstanbul Hükûmeti’nin politikalarını desteklemişler ya da güçlü bir devletin manda ve himayesini istemişlerdir. Bu cemiyetlerin faaliyetleri millî birliği bozucu sonuçlar doğurmuştur.

Kürt Teali Cemiyeti: İngilizlerin desteği ile İstanbul’da kurulan bu cemiyetin amacı, bağımsız bir Kürt devleti kurmaktı.

İslam Teali Cemiyeti: İstanbul’da bazı medrese hocaları önderliğinde kurulan bu cemiyetin amacı, hilafet ve saltanatı güçlendirerek kurtuluşu sağlamaktı.

Wilson Prensipleri Cemiyeti: Halide Edip, Ahmet Emin, Refik Halit gibi Osmanlı aydınları tarafından kurulan cemiyet, kurtuluşun ancak Amerika mandasına girmekle mümkün olabileceğini savunuyordu.

İngiliz Muhipleri Cemiyeti: İngilizlerin desteği ile İstanbul’da kurulmuştur. Millî varlığa düşman cemiyetler arasındaki en etkililerinden biridir. Başta Sadrazam Damat Ferit Paşa ve bazı devlet adamlarınca desteklenmiştir. Cemiyetin ana gayesi, Osmanlı ve İngiliz dostluğunu güçlendirmek ve İngiltere’nin koruyuculuğu altına girmeyi sağlayabilmekti. Cemiyetin üyeleri, Anadolu’da başlayan Kurtuluş Mücadelesi’ne bu nedenle karşı çıkmıştır.

Hürriyet ve İtilaf Fırkası: 1911’de İttihat ve Terakki’ye karşı olanların kurduğu partidir. Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketini İttihatçıların işi olarak gördükleri için bu harekete karşı çıkmışlardır.

Sulh ve Selamet-i Osmani Fırkası: Ulemadan bir grup tarafından İstanbul’da kurulmuştur. Ülkenin kurtuluşunun ancak padişah ve halifenin emirlerine uymakla mümkün olacağını savunmuşlardır.

 

Halide Edip Adıvar
(1882-1964)

İstanbul’da 1882’de doğdu. 1901’de Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni bitirdi.
Öğretmenlik ve müfettişlik görevlerinden sonra İstanbul Üniversitesinde Batı
Edebiyatı dersleri okuttu. İstiklal Savaşı başlayınca Ankara’ya geçti. “Halide
Onbaşı” olarak savaşa katıldı. Kadınların savaşa katkısını artırdı. 1926-1938
yılları arasında Avrupa ve Amerika’da yaşadı. Türk’ün Ateşle İmtihanı, Ateşten
Gömlek, Vurun Kahpeye, Dağa Çıkan Kurt adlı kitaplarında İstiklal Savaşı’nın
olaylarını işledi. İstanbul’da öldü.

Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi,
T.C. Genelkurmay Başkanlığı, s. 140.



Millî Cemiyetler

İtilaf Devletleri, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. Madde’sini hukukî dayanak göstererek, ülkenin çeşitli yerlerine asker çıkarmaya başladılar. Bu gelişmelerden cesaret alan azınlıklar da kendi emelleri doğrultusunda harekete geçerek, Türklere karşı taşkınlıklarını arttırdılar. İstanbul Hükûmeti’nin bu duruma sessiz kalması karşısında Türk aydınları harekete geçtiler. Vatanı koruma ve bağımsız yaşama isteği doğrultusunda cemiyetler kurdular. Bölgesel amaçlı kurulan bu cemiyetlerin ortak bazı özellikleri şunlardır:

1. Bölgelerinin Türklüğünü kanıtlamak çabasındaydılar. Bunun için de tarihsel gerçeklerle birlikte nüfus çoğunluğuna önem vermişlerdir.
2. Wilson İlkeleri’nin 12. Madde’sinden yararlanmak istemişlerdir.
3. Bölge halkının desteğini ve birliği sağlamak için geniş katılımlı kongreler düzenlemişlerdir.
4. Haklarını savunmak, isteklerini iletmek için Paris Barış Konferansı’na ve İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilcilerine heyetler göndermişlerdir.
5. Bölgelerini işgalcilere ve azınlıklara karşı savunmuşlardır.

Bu cemiyetlerin en önemlileri şunlardır:

Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: Merkezi Edirne’dedir. Bölgenin
Yunanistan’a bırakılmasına karşı mücadele etmiştir. Lüleburgaz ve Edirne
kongrelerini düzenlemiş, Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmak mümkün olmazsa,
bağımsız bir Trakya Cumhuriyeti kurmayı düşünmüşlerdir.

Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (Doğu Anadolu Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti): Merkezi İstanbul’dadır. Anadolu’nun doğusunda bir Ermeni
Devleti kurulması planlarını önlemek ve bölge halkının haklarını savunmak
için mücadele etmişlerdir. Erzurum Kongresi, bu cemiyet tarafından
düzenlenmiştir.

İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: İzmir’de kurulmuştur. İzmir ve Ege
Bölgesi’nin Türklere ait olduğunu dünyaya kanıtlamak ve bölgenin Yunanistan’a
verilmesini önlemek amacıyla mücadele etmiştir.

İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti: Önce Müdafa-i Hukuk adını taşıyan bu cemiyet,
İzmir’in Yunanistan tarafından işgal edileceğinin öğrenilmesi üzerine
kurulmuştur. Bu işgale karşı silahlı mücadeleyi başlatmıştır.

Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Millîye Cemiyeti: Trabzon ve civarının
Rumlara verilerek bu bölgede Pontus Rum Devleti’nin kurulmasını önlemek;
işgallere ve Pontus çetelerine karşı silahlı direnişte bulunmak üzere kurulmuştur.
Erzurum Kongresi’nin toplanmasında Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti ile birlikte önemli rol oynamıştır.

Kilikyalılar Cemiyeti: Merkezi İstanbul’dur. Adana ve çevresini işgal eden
Fransızlar ve Fransız ordusunda yer alan Ermenilerin saldırılarına karşı bölgede
silahlı direnişi başlatmıştır. Pozantı Kongresi’ni toplamıştır.

Millî Kongre Cemiyeti:
İstanbul’da kurulan bu cemiyetin diğer cemiyetlerden
farkı, ülke genelinde partiler üstü bir örgütlenmeyi sağlamaktı. Cemiyetin
amacı, Türkler aleyhine basın ve yayın yoluyla yapılan olumsuz propagandaları
engellemekti.

Millî Mücadele’nin ilk dönemlerinde kurulan cemiyetler ve toplanan kongrelerle
millî birliği sağlamanın ilk adımları atılmıştı.



2. 1. 5. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a Çıkışı
(19 Mayıs 1919)
Mustafa Kemal’in arkadaşlarıyla İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek için çareler
aradığı sırada Karadeniz bölgesinde Pontus Rum çetelerinin Türk ve
Müslüman halka saldırıları artmıştı. Yaşanan çatışmalardan Türkleri sorumlu
tutan İngiltere, bölgede huzur ve güvenlik sağlanmadığı takdirde bölgeyi işgal
edeceğini İstanbul Hükûmeti’ne bir nota ile bildirdi.

Padişah ve Hükûmet tarafından güvenilir ve iyi bir asker olarak tanınması,
İttihatçıların siyasetine uzak duran bir komutan olarak bilinmesi gibi nedenlerle
Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu Müfettişliği’ne tayin edildi. Mustafa Kemal
Paşa, olağanüstü yetkilerle donatılıp sivil makamlara da emretme yetkisi
verildi. Görevi Samsun ve civarında güvenliği sağlamak, Osmanlı birliklerinin
Mondros Ateşkes Anlaşması gereği dağıtılmasını hızlandırmak, Türklerin elinde kalan silah ve cephaneyi toplamaktı. Mustafa Kemal Paşa, kurmay heyetiyle birlikte 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Bandırma Vapuru ile hareket ederek 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarih Millî Mücadele’nin fiilen başladığı tarihtir.

Nitekim kurtuluş mücadelesinin ve 1927’ye kadar olan gelişmelerin anlatıldığı
Nutuk, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı ile başlar. I. Dünya Savaşı
sonrası Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü genel durumu açıkladıktan sonra,
çeşitli kesimler tarafından ileri sürülen kurtuluş çarelerini açıklar. Bunların
ilki, İngiliz himayesini istemek, ikincisi Amerikan mandasını talep etmek,
üçüncüsü ise bölgesel kurtuluş çareleri aramaktı. Mustafa Kemal Paşa, bu
düşüncelerin isabetsizliğini izah ettikten sonra kendi kararını şöyle açıklamıştır:
Millî egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti
kurmak. Bu mücadele yolunun parolası ise, “Ya istiklal ya ölüm!” olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktıktan sonra bölgedeki durumu inceleyerek
Damat Ferit Paşa Hükûmeti’ne bir rapor gönderdi (22 Mayıs 1919). Raporda;
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin haksız olduğu ve halkı olumsuz
etkilediği, Türklerin yabancı bir ülkenin kontrolüne girmek istemediği
anlatıldı. Bölgedeki karışıklıklara siyasi emeller peşinde koşan Rumların neden
olduğu ve Rumların emellerinden vazgeçmesiyle asayişin kendiliğinden
düzeleceği belirtildi. Mustafa Kemal Paşa, müfettişlik bölgesindeki komutanlarla temasa geçtikten sonra Anadolu içlerine doğru yola çıktı ve ilk durağı Havza oldu.

 

Ali Fuat Cebesoy
(1882-1968)

İstanbul’da doğdu. 1901’de Harp Okulunu, 1905’te de Harp Akademisini bitirdi.
Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşları’nda görev aldı. 1917 yılında Tümgeneralliğe terfi etti. İstiklal Savaşı’nın başlangıcında Batı Anadolu Kuvay-ı Millîye Umum Komutanı ve Batı Cephesi Komutanı olarak savaşa katıldı. 1920 yılı sonunda Moskova Büyükelçiliğine atandı. 1922’de TBMM’nin İkinci Başkanı oldu. Korgeneral rütbesiyle 1927 yılına kadar ordu komutanlığı ve milletvekilliği yaptı. TBMM’de II. Dönem Ankara, V-VIII. Dönem Konya, IX. Dönem Eskişehir milletvekili, X. ve XI. dönem İstanbul milletvekili olarak görev aldı. TBMM Başkanı (1948), Bayındırlık Bakanı (1939-1943), Ulaştırma Bakanı (1943-1946) olarak devlete hizmet etti. İstanbul’da vefat etti.
Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi, T.C. Genelkurmay Başkanlığı, s. 139.


2. 1. 6. Havza Genelgesi (28 Mayıs 1919)

Mustafa Kemal Paşa, Havza’ya geldikten sonra işgallere karşı direnme amacıyla
çeşitli bölgelerdeki millî kuruluşların yaygınlaştırılması için çalışmalara
başladı. Bu amaçla 28 Mayıs 1919’da sivil ve askerî yöneticilere yolladığı
Havza Genelgesi’nde işgallerin protesto edilmesi için mitingler yapılmasını,
İtilaf Devletleri temsilciliklerine uyarı telgrafları gönderilmesini, ayrıca
Hristiyan azınlığa karşı saldırı ve düşmanlıklarda bulunulmamasını istemiştir.
Havza’da Mustafa Kemal Paşa’nın da katıldığı bir miting düzenlenmiştir (30
Mayıs 1919).

Yurdun çeşitli bölgelerinde düzenlenen mitinglere binlerce insan katıldı ve
bu mitingler halk arasında büyük bir heyecan yarattı. İşgallere karşı gösterilen
tepkilerden rahatsız olan İngilizler, Damat Ferit Paşa Hükûmeti’ne baskı
yaparak Mustafa Kemal’in geri çağrılmasını istedi (8 Haziran 1919). Mustafa
Kemal Paşa, kendisini geri çağıran Harbiye Nezaretine oyalayıcı bir cevap
vererek Amasya’ya geldi.

 

2. 1. 7. Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919)

Amasya halkı Mustafa Kemal’i büyük bir coşku ile karşıladı. 14 Haziran’da
kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bünyesinde Mustafa Kemal Paşa, Ali
Fuat (Cebesoy), Refet (Bele) ve Rauf (Orbay) paşalar bir araya geldi. Mustafa
Kemal Paşa tarafından önceden hazırlanmış metin üzerinde yapılan değerlendirmeler sonrasında Amasya Genelgesi hazırlandı. Konya’da bulunan Ordu Müfettişi Cemal Paşa ile Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşa’nın da
telgrafla onayları alındıktan sonra, 22 Haziran 1919’da genelge tüm ilgililere
duyuruldu. Ayrıca İstanbul’da bulunan bazı önemli kişilere yazılan mektuplarda
miting ve gösterilerin büyük amaçları gerçekleştirmeye yetmeyeceği,
bağımsızlığın ancak milletin bağrından kopan güce dayanarak sağlanacağı
belirtilmiş ve “Artık İstanbul Anadolu’ya hâkim değil, bağlı olmak mecburiyetindedir.” denilmiştir.

Amasya Genelgesi’nin önemli maddeleri şunlardır:

1. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2. İstanbul Hükûmeti, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir.
Bu durum milletimizi yok olmuş gibi göstermektedir.
3. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4. Milletin durumunu saptamak ve sesini dünyaya duyurmak için her türlü
etki ve denetimden uzak millî bir kurulun varlığı gereklidir.
5. Anadolu’nun en güvenli yeri olan Sivas’ta millî bir kongrenin acele olarak
toplanması kararlaştırılmıştır.
6. Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış üç
temsilcinin hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
7. Her olasılığa karşı bu durum millî bir sır gibi tutulmalı ve temsilciler
gerekli görülen yerlerde kimliklerini gizleyerek gelmelidir.
8. Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. O
güne kadar diğer il temsilcileri Sivas’a ulaşabilirlerse, Erzurum Kongresi
temsilcileri de Sivas’ta yapılacak genel kongreye katılmak üzere yola
çıkacaklardır.
9. Temsilciler Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri ve belediyeler
tarafından seçilecektir.
10. Askerî ve millî örgütler hiçbir şekilde lağvedilmeyecektir.
Bu genelge millî egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda
atılan ilk adımdır. Genelgede Millî Mücadele’nin amacı, gerekçesi ve yöntemi
açıklanmış ve millet mücadeleye çağrılmıştır. Bu yönüyle Amasya Genelgesi
bir ihtilal beyannamesi özelliği gösterir.
Anadolu’da yaşanan bu gelişmelerden rahatsızlık duyan İngilizler, bir kez
daha İstanbul Hükûmeti’ne baskı yaparak, Mustafa Kemal’in görevden alınmasını
ve geri çağrılmasını istediler. Fakat Mustafa Kemal, İstanbul’dan gelen
emirlere uymamış ve Erzurum’a hareket etmiştir.

Kazım Karabekir

1882’de İstanbul’da doğmuştur. Erkan-ı Harbiye Mektebi’ne devam eden Karabekir, 1905’te mezun olmuştur. 1. Dünya Savaşı’nda, Çanakkale, Irak ve Kafkas cephelerinde görev alan Kâzım Karabekir 1918’de Erzincan, Erzurum, Kars ve daha sonra da Sarıkamış’ta Ermeni çetelerine karşı başarılı bir mücadele vermiştir. Başarılarının sonucu olarak Tuğ - Tümgeneral (Mirlivalığa)
rütbesine yükseltilip Paşa olmuştur. I. Dünya Savaşı sonrasında atandığı Erzurum 15. Kolordu Komutanlığı sırasında Erzurum Kongresi’nin toplanmasında büyük katkıları olmuştur. Milli Mücadele hareketi boyunca
Edirne Milletvekili ve Doğu Cephesi Komutanı olarak görev yapmıştır. 1920’de Ermenilerce işgal edilen doğu illerini geri aldıktan sonra 31 Ekim 1920’de Ferikliğe (Korgeneralliğe) yükseltildi. 1924’te, cumhuriyet devrinin ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluşunda görev almıştır. 1948’de TBMM Başkanı olarak görev yaparken vefat etmiştir.
http://www.kazimkarabekirvakfi.org.tr/resimgalerisi.htm

 

2. 1. 8. Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919)

Damat Ferit Paşa Hükûmeti, sivil ve askerî yöneticilere Mustafa Kemal’in
görevden alındığını resmî bir sıfatı kalmadığı için emirlerinin de dinlenmemesi
gerektiğini bildirdi. Amasya’dan hareket eden Mustafa Kemal; Tokat,
Sivas ve Erzincan üzerinden 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a ulaştı. Kendisini
Kazım Karabekir ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden bir heyet, kent dışında
törenle karşıladı. XV. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, “Ben ve Kolordum, emrinizdeyiz Paşam!” diyerek en büyük manevi desteği de sağlamış
oldu. Fakat 8 Temmuz 1919’da İstanbul Hükûmeti’nden gelen telgrafta resmi
memuriyetine son verildiği bildirilirken, Padişah’tan gelen bir başka telgrafta
da iki ay süreyle hava değişimi alarak seçeceği bir kentte dinlenmesi istendi.
Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, sine-i millete dönme kararı vererek, hem
çok sevdiği askerlik mesleğinden hem de müfettişlik görevinden istifa etti.
Artık milletin bir ferdi olarak, milletten aldığı kuvvet ve ilhamla tarihî vazifesine
devam edecekti.

Erzurum Kongresi, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile Trabzon
Muhafaza-i Hukuk Cemiyetinin katkılarıyla toplanmıştır (Görsel 2.10).
Kongrenin toplanma amacı Doğu Anadolu’da Ermeni Devleti ve Doğu Karadeniz’de
Pontus Rum Devleti kurulma çalışmalarına karşı alınacak önlemleri
kararlaştırmak ve gerekli işbirliğini sağlamaktı. Kongre doğu illerinden gelen
temsilcilerin katılımıyla 23 Temmuz’da çalışmalarına başlamıştır. Erzurum
delegeleri Binbaşı Kazım Bey ve Cevat Bey istifa ederek yerlerine Mustafa
Kemal ve Rauf Bey seçilmiş, böylelikle kongreye katılabilmeleri sağlanmıştır.
Kongre üyeleri tarafından Mustafa Kemal başkan olarak seçilmiştir.
14 gün süren çalışmaların sonunda kongre, tarihî kararlar alarak 7 Ağustos
1919’da çalışmalarına son vermiştir.

Erzurum Kongresi sonunda alınan kararlar şunlardır:

1. Millî sınırlar içinde vatan bir bütündür bölünemez.
2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı, millet birlik olarak kendisini
müdafaa ve mukavemet edecektir.
3. Vatanın ve istiklalin muhafaza ve teminine İstanbul Hükûmeti muktedir
olmadığı takdirde, gayeyi temin için Anadolu’da geçici bir hükûmet kurulacaktır.
4. Kuvay-ı Millîye’yi etkin ve millî iradeyi egemen kılmak esastır.
5. Hristiyan azınlıklara siyasi hâkimiyet ve sosyal dengemizi bozan ayrıcalıklar
verilemez.
6. Manda ve himaye kabul kabul edilemez.
7. Mebusan Meclisinin derhâl toplanmasına ve hükûmet işlerinin meclisin
denetimi altında yürütülmesine çalışılacaktır.
8. İşgal emeli taşımayan devletlerin yardımları kabul edilecektir.

Kongrede dokuz kişiden oluşan Temsil Heyeti seçildi ve başkanlığına Mustafa
Kemal getirildi. Böylece istifa sonrası hiçbir yetkisi kalmamış olan Mustafa
Kemal, Temsil Heyeti aracılığıyla bütün doğu illeri adına söz söyleme
yetkisine kavuşmuş oldu. Ayrıca ülkenin kurtuluşu için gerekli yönde kararlar
alma imkânına da kavuştu. Bu sayede bölgesel bir kongrede bütün ulusu ilgilendiren kararlar alınabildi. Kongrede ilk kez millî sınırlar ve yeni bir hükûmet
kurmaktan söz edilmiştir. Yine manda ve himaye konusu ilk kez Erzurum
Kongresi’nde reddedilmiştir.



2. 1. 9. Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919)
Sivas’ta millî bir kongre toplanması, Amasya Genelgesi ile kararlaştırılmıştı.
Mustafa Kemal, Erzurum’da oluşturulan Temsil Heyeti’nden bazı üyelerle
birlikte 2 Eylül 1919’da Sivas’a geldi. Sivas halkı onları büyük sevgi gösterileri
ve coşkulu bir sevinçle karşıladı. İtilaf Devletleri’nin ve İstanbul Hükûmeti’nin
her türlü tehdit ve engellemelerine rağmen kongre 4 Eylül 1919’da
Sivas Lisesinde yapıldı. Kongre başlarken Amerikan mandası
ve Mustafa Kemal’in kongre başkanı seçilmesi konuları büyük tartışmalara
yol açtı. Ayrıca kongreye katılanların İttihatçılıkla suçlandığı belirtilerek,
kongrenin hiçbir parti ile ilişkisinin olmadığına dair kongre üyelerince yemin
edilmesi önerildi. Yapılan ilk oturumda Mustafa Kemal oy çokluğuyla başkan
seçildi. Manda konusunda ise Rauf Bey’in önerisiyle, Amerikan Senatosuna
telgraf çekilerek durumun incelenmesi için hiçbir bağlayıcı yanı olmayan bir
inceleme heyeti talep edildi.

Sivas Kongresi, 11 Eylül’de çalışmalarını tamamladı. Erzurum Kongresi’nde
alınan kararlar genişletilerek ve bölgesel ifadeler değiştirilerek bütün memleketi
kapsayacak hâle getirildi. Bu kararlardan farklı olarak ülkedeki bütün
millî cemiyetler, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında
birleştirildi. Bu suretle millî teşkilat, bütün vatana yayılmış oldu ve bir merkezden
idaresi sağlandı. Batı Anadolu Kuvay-ı Millîye Birlikleri komutanlığına
Ali Fuat Paşa atandı. Böylelikle Batı Anadolu’daki dağınık Kuvay-ı
Millîye birliklerinin, tek bir merkezden idaresi sağlanmaya çalışıldı. Ayrıca
ulusal direnişin sesini duyuracak olan İrade-i Millîye adında bir gazete çıkarılmasına karar verildi.
Damat Ferit Paşa, Elazığ Valisi Ali Galip Bey aracılığıyla Sivas Kongresi’ni
dağıtmayı denemiş, yayınladığı bildiri ile halkı Mustafa Kemal Paşa’ya karşı
isyana kışkırtmış ve Mustafa Kemal ve arkadaşlarını “İttihatçı ve Bolşevik”
olmakla suçlamıştı. Temsil Heyeti, Sivas’taki millî kongrenin çalışmaları hakkında
bilgi vermek ve milletin iradesine aykırı hareket eden Damat Ferit Paşa
Hükûmeti’ni şikâyet etmek için, padişah ile telgraf aracılığıyla görüşmek istedi.
Yapılmak istenen bu görüşmeye izin verilmeyince, ulusun güvenini yitirmiş
bulunan Damat Ferit Paşa Hükûmeti görevden çekilene kadar, İstanbul
ile her türlü haberleşmenin kesilmesine karar verildi. Sivil ve askerî bütün
yazışmaların Sivas’taki Temsil Heyeti ile yapılması istendi. Damat Ferit Paşa
ülkeyi yönetemez hâle gelince istifa etmek zorunda kaldı (30 Eylül 1919). Bu
durum Temsil Heyeti’nin İstanbul karşısında elde ettiği ilk siyasi başarıdır.


2. 1. 10. Amasya Görüşmeleri (20–22 Ekim 1919)

Mustafa Kemal Paşa, yeni hükûmeti kurmuş olan ve Anadolu hareketine
daha ılımlı bakan Ali Rıza Paşa’ya telgraf çekti. Erzurum ve Sivas kongrelerinde
kabul edilmiş olan kararlarla oluşan millî teşkilata saygılı olunması
şartıyla kendisine yardım vaadinde bulundu. Bunun üzerine İstanbul Hükû meti, Bahriye Nazırı Salih Paşa’yı Temsil Heyeti ile görüşmek amacıyla Amasya’ya gönderme kararı aldı. Mustafa Kemal, Rauf Orbay ve Bekir Sami Beyler (Görsel 2.12) ile Salih Paşa arasında 20-22 Ekim 1919’da yapılan görüşmelerde alınan kararların bazıları şunlardır:

1. Hiçbir himaye ve manda kabul edilmeyecektir. Türk vatanının bütünlüğü
ve bağımsızlığı korunacaktır.
2. Müslüman olmayan topluluklara, devletin siyasi egemenliğini ve sosyal
dengesini bozacak ayrıcalıklar verilmeyecektir.
3. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, İstanbul Hükûmeti’nce
tanınacaktır.
4. İtilaf Devletleri’yle yapılacak barış görüşmelerine Temsil Heyeti’nin de
uygun gördüğü temsilciler gönderilecektir.
5. Osmanlı Mebusan Meclisinin güvenlik bakımından İstanbul’da toplanması
uygun olmadığından Anadolu’nun güvenli bir yerinde toplanmalıdır.

Amasya’da yapılan bu görüşme ve hazırlanan protokol ile İstanbul Hükûmeti,
Temsil Heyeti’ni resmen tanımış oluyordu. Anadolu’nun güvenli bir yerinde
meclisin yeniden açılması, halkın isteklerinin Osmanlı yönetimine iletilmesi
açısından önemli bir karardı. Fakat meclisin İstanbul dışında toplanması hükmü,
Kanun-ı Esasi’ye uygun olmadığı gerekçesiyle kabul edilmedi. Osmanlı
yönetimi sadece Mebusan Meclisinin açılmasını uygulamaya koydu.


2. 1. 11. Temsil Heyeti’nin Ankara’ya Gelmesi (27 Aralık 1919)

Mebusan Meclisinin İstanbul’da açılması kararlaştırıldıktan sonra ülkenin
her yerinde seçimler yapıldı. Erzurum milletvekili seçilen Mustafa Kemal,
Sivas’ta bir toplantı düzenleyerek Temsil Heyeti yetkilileri ve komutanlarla
gelişmeleri değerlendirdi. Yapılan görüşmeler sonucunda Ankara’nın Millî
Mücadele’nin merkezi olması kararlaştırıldı. Anadolu’nun ortasında ve güvenli
bir yerinde olması, haberleşme olanaklarının iyi olması, demiryolunun
Ankara’ya kadar ulaşması, mücadelenin verileceği Batı Cephesi’ne yakınlığı
alınan bu kararda etkili olmuştur. Açılacak olan Mebusan Meclisinin çalışmalarını
daha yakından takip edebilmek için Mustafa Kemal, Temsil Heyeti
üyeleri ile birlikte 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi (Görsel 2.13). Heyeti
seymenler, öğrenciler ve halk coşkuyla karşıladı. Bu tarihten sonra Ankara,
Millî Mücadele’nin ve ileride kurulacak devletin merkezi oldu.


2. 1. 12. Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve Misak-ı Millî 
(12–28 Ocak 1920)

Mustafa Kemal, Erzurum mebusu seçilmiş olmasına rağmen tutuklanma olasılığına karşı İstanbul’a gitmedi. Ankara’da görüştüğü milletvekillerinden
bazı isteklerde bulundu. Bunlar; Meclis’te bir Müdafaa-i Hukuk Grubu oluşturulması, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararların kabul edilmesi
ve kendisinin meclis başkanı olarak seçilmesiydi. Böylece içeriye ve dış dünyaya
karşı, Kuvay-ı Millîyecilerin egemen olduğu bir mecliste, milletin istekleri
dışında bir uygulamanın mümkün olamayacağı mesajı verilmiş olacaktı.
Mustafa Kemal’in Meclis başkanı olmak istemesinin sebebi ise o zamanki
anayasa olan Kanun-ı Esasi tarafından meclis başkanına verilen yetkilerden
dolayıydı.

Kanun-ı Esasi’ye göre herhangi bir olumsuzluk karşısında, meclis başkanı
ülkenin güvenli bir yerinde meclisin toplanma çağrısını yapma yetkisine
sahipti.

Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 12 Ocak 1920’de çalışmalarına başladı. Fakat
meclis başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçilmedi. Müdafaa-i Hukuk Grubu
yerine de Felah-ı Vatan Grubu (Vatanın Kurtuluşu) kuruldu. Milletvekillerinin
görüşlerini değiştirmesini hilafet ve saltanata bağlı kalarak Felah-ı Vatan
grubunun kurulmasını Mustafa Kemal Nutuk’ta “…Bu grubu teşkil etmeyi,
vicdan borcu, millet borcu bilmek vaziyet ve kabiliyetinde bulunan efendiler,
imansız idiler… cebin idiler… cahil idiler.” diyerek eleştirmiştir.

Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920’de yaptığı gizli bir toplantıda, Misak-ı Millî (Millî Ant) metnini kabul etti. Misak-ı Millî’nin bazı maddeleri şunlardır:
1. Osmanlı Devleti’nin Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzaladığı (30 Ekim
1918) tarihte düşman işgaline uğramamış yerler bir bütündür, bölünemez.
2. Halkın oyu ile anavatana katılan üç sancak; Kars, Ardahan ve Batum’da
gerekirse yine halk oylamasına başvurulabilir.
3. Batı Trakya’nın durumu halkın serbestçe vereceği oya göre belirlenmelidir.
4. İstanbul ve Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden korunmalıdır.
Bu esas kabul edildikten sonra ticaret gemilerinin Çanakkale ve İstanbul
Boğazları’ndan geçişi, ilgili devletlerin birlikte verecekleri karara
bağlıdır.
5. Azınlık hakları komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da aynı haklardan yararlanması şartıyla kabul edilecektir.
6. Millî ve ekonomik gelişmemizi engelleyen siyasi, adli ve mali sınırlamalar
(kapitülasyonlar) kaldırılmalıdır.

Misak-ı Millî’nin kabulüyle ulusal sınırlar belirlendi. Sivas’ta yapılan millî
kongrede alınan kararlar, Mebusan Meclisi tarafından da kabul edildi.
Siyasi bağımsızlıktan olduğu gibi ekonomik bağımsızlıktan da ödün verilmeyeceği
açıkça duyuruldu. Böylece İtilaf Devletleri ile yapılacak barış antlaşmasının
koşulları belirlendi.

 

İstanbul’un Resmen İşgali (16 Mart 1920)

İtilaf Devletleri, kontrolleri altındaki İstanbul’da toplanan meclisten böyle kararların alınmasını beklemiyorlardı. İstanbul Hükûmeti’ne ve Meclis’e kararların
geri alınması için baskı yaptılar. Yapılan baskıları kabul etmeyen Ali
Rıza Paşa Hükûmeti istifa etti. Yerine kurulan Salih Paşa Hükûmeti’ne de baskılarını devam ettirdilerse de istediklerini elde edemeyince, 16 Mart 1920’de
İstanbul’u resmen işgal ettiler (Görsel 2.14). Meclisi basarak Millî Mücadele
yanlısı milletvekillerini tutukladılar ve Malta’ya sürgüne gönderdiler.

Yaşanan gelişmeler üzerine 11 Nisan 1920’de Padişah Vahdettin’in buyruğuyla
Mebusan Meclisi dağıtıldı. Bu durum Ankara’da BMM’nin açılmasını sağladı. İstanbul’un işgalini Manastırlı Hamdi Bey’in telgrafıyla öğrenen Mustafa Kemal,
İtilaf Devletleri parlamentolarına çektiği telgraflarla işgali protesto etti.
Aynı zamanda askerî ve sivil makamlardan İstanbul ile haberleşmenin hemen
kesilmesini, İstanbul’da yapılan tutuklamalara karşın Anadolu’da bulunan İtilaf
Devletleri subaylarının tutuklanmasını istedi. İtilaf Devletleri’nin Anadolu’ya
asker nakletmelerini engellemek için de Geyve ve Ulukışla civarındaki
köprü ve demiryollarının tahrip edilmesi gibi önlemler alındı.
Padişah, 5 Nisan 1920’de Damat Ferit Paşa’yı tekrar Sadrazamlığa getirdi.
Damat Ferit Paşa, Millî Mücadele yanlılarının din ve vatan düşmanı asiler
oldukları ve öldürülmelerinin dinen sakıncası olmadığı yönünde Şeyhülislam’dan
fetva aldı. Fetvalar, İngiliz ve Yunan uçakları ile Anadolu’ya dağıtıldı.
Kuvay-ı Millîyeci liderler, İstanbul’da kurulan mahkemelerde gıyaben
yargılanarak idam cezalarına çarptırıldı. İngilizlerden de alınan yardımlarla
oluşturulan ordular, Millî Mücadeleci liderlerin üzerine gönderildi.























Yorumlar - Yorum Yaz
Anket
"PAROLAMIZ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" KİTABIMIZI OKUDUNUZ MU?
TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TARİHİ
OSMANLI DEVLETİ TARİHİ
abdullahhoca

SİTEMİZE GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER...
TARİH BİZDEN ÖĞRENİLİR.
Site Haritası