ORTA ÇAĞ’DA AVRUPA
Orta Çağ, Kavimler Göçü (375) ile başlayıp, İstanbul’un Fethi (1453) ile sona eren dönemi kapsamaktadır.
KİLİSE VE PAPALIK KURUMU
Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla ortaya çıkan otorite boşluğu, Avrupa’da kilise ve papalığın etkinliğini artırmıştır.
Orta Çağ’da Hıristiyanlar arasında iki büyük mezhep etkili olmuştur. Bunlardan biri, merkezi Roma olan Katolik mezhebi, diğeri de merkezi İstanbul olarak kabul edilen Ortodoks mezhebidir.
Orta Çağ Avrupası’nda papaların afaroz (dinden çıkarma) ve enterdi (papazların nikâh, vaftiz vb. görevlerini durdurma) yetkisi vardı. Ayrıca endüljans adı verilen ve Hıristiyanların günahlarının affedilmesine dair para karşılığında belge verme yetkisi de bulunuyordu.
Bu dönemde kilisenin etkisiyle Avrupa’da Skolâstik düşünce ortaya çıkmıştır.
FEODALİTE (DEREBEYLİK)
Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla, Avrupa’da toprak egemenliğine dayalı bir yönetim sistemi olan Feodalite (Derebeylik) ortaya çıkmıştır.
Feodalite, temeli eşitsizlik üzerine kurulmuş olan bir siyasî rejimdir.
Derebeylik adı da verilen bu sistemde halkı himaye eden kişilere süzeren, himaye edilen halka ise vassal, köle statüsündekilere ise serf adı verilmiştir.
Zenginlik kaynağı toprak olan feodal sistem; Haçlı Seferleri, barutun ateşli silahlarda kullanılması ve Avrupa’da güçlü orduların kurulmasıyla gücünü kaybetmiştir.
HAÇLI SEFERLERİ
Haçlı Seferleri, Haçlı Savaşları ya da Haçlı Akınları, 1095-1272 arasında, Avrupalı Katolik Hıristiyanların, Papa'nın talebi ve çesitli vaatleri üzerine, genellikle Müslümanların elindeki Ortadoğu toprakları (Kutsal Topraklar) üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenledikleri akınlar.
Hristiyanların, "Kutsal Toprakları Kurtarmak " savıyla müslünamlara, özelliklede Türklere karşı düzenledikleri seferleri topluca belirten terim " "HAÇLI" terimi ,seferlere katılanların giydikleri uzun giysilerin üstüne kırmızı kumaştan bir haç dikilmiş olmasından kaynaklanır.
Haçlı Seferi Düşüncesinin Doğuşu
Haçlı Seferleri’nin fikir babası aslında İspanya ve Portekiz’den Müslümanların atılması için başlatılan "Reconqista (Yeniden Fetih)" hareketidir. Müslümanlar İspanya ve Sicilya’da hakimiyet kurmuşlardı. İberik yarımadasında bulunan Hristiyan krallıklar ortak düşman Müslümanların elindeki şehirleri almak için başlattıkları hareket 9. yy’dan 15. yüzyılın sonuna kadar sürmüştür.
Aslında 1086 yılında Papa VII. Gregorius Doğu’ya bir haçlı seferi yapma düşüncesindeydi fakat bu halefi II. Urbanus’a nasip olacaktı. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu bir Türk akınına uğramıştı ve Selçuklu Türkleri güçlü bir hakimiyet kurmuşlardı. Suriye ve Filistin’i dahi ele geçiren Türkleri Hristiyan dünyası tedirginlikle izlemekteydi. Politik başarıları ile bilinen Bizans imparatoru I. Aleksios Komnenos Türkler’e karşı Papa’dan yardım istedi. Papa bu talebi kabul etti fakat onun
amacı Bizans’a yardımdan çok Doğu topraklarını ve Kudüs’ü ele geçirmek, Papalığın görüşlerini benimsemeyen Heretic Doğu Hristiyanlarını kontrol altına almak ve Avrupa’nın içinde bulunduğu krizden kurtulmasını sağlamaktı.
Çünkü 1094 senesi şiddetli kuraklığın getirdiği açlık ve sefalet, salgın hastalıklar ve artan nüfus gibi problemler ile Doğu’yu Batı’nın gözünde adeta cennet haline getirmişti. 1095’te toplanan Clermont Konsili’nde, Papa Hristiyanları Kudüs’ü ve doğu topraklarını ele geçirmek özellikle havarilerin yaşadığı yerlerin ve onlara ait kalıntıların Sarezen Müslümanların elinden kurtarılması için yapılacak kutsal savaşa davet etti.
Dünyevi ve uhrevi pek çok vaatte bulunarak onları Haçlı Seferi’ne ikna etti. Kilise sadece dini bir kurum değil aynı zamanda geniş toprakların yöneticisi siyasi bir otoriteydi. Avrupa toplumu feodal ailelerin birbirleriyle savaşları ve şövalyelerin adeta terör estirdiği büyük bir buhran içindeydi. Bu sefere katılacak kontlar ve dükler için öncelikli hedef maddi çıkarlar ve yeni topraklara sahip olmaktı.
Böylece Fransızlar, Normanlar, Lombardlar gibi pek çok milletten teşekkül bir ordu oluşturuldu ve bunlar 1097’de İstanbul önlerine geldiler. I. Aleksios Komnenos gördüğü bu devasa silahlı birlikler karşısında büyük bir endişeye kapılmıştı. Onların kendi topraklarından geçmesine izin vermedi ve onlara: "Eğer Antakya'yı bana vereceğinize dair yemin etmezseniz İslâm ülkelerine gitmek üzere Boğaz'ı geçmenize izin vermem" dedi. Aslında maksadı Haçlıları İslâm ülkelerine gitmeğe teşvik
etmekti.
HAÇLI SEFERLERİ, NEDENLERİ VE SONUÇLARI
HAÇLI SEFERLERİNİN NEDENLERİ
Hristiyanların büyük kitleler halinde islamlar üzerine yürümelerinin dini, ekonomik siyasal ve diğer bir takım nedenleri vardır.
DİNİ NEDENLER
Kluni Tarikatı ;
Fransa ' nın Burgonya eyaletinin Kluni manastırında kurulan kluni tarikatı X yüzyılda bütün Fransa'ya yayıldıktan sonra İsviçre, ispanya, İngiltere, Almanya ve Macaristan' a kadar genişledi. Bu tarikattan olan rahipler, imparatorlar ve krallar üzerinde nüfuz kazandılar Kiliseyede etki yaparak din adamlarına ortaya atmış oldukları reform fikrini kabul ettirdiler. İçlerinden Papalığa kadar yükselenlerde oldu. Dini savunmak, şovalyeliği din uğrunda yapmak, rahiplere hürmet etmek Hristiyanlar arasında barışı sağlamak, adaleti korumak, tarikata bağlı olanlar için hayatını vermek bu tarikatın esaslarıydı.
Kluni tarikatı birbirleriyle savaş eden feodal prenslerin arasında Allah mütarekesi yapılırdı.Diğer taraftan şovalyeler,İsa askerliği'ne yazılmak,müslümanlara karşı savaşmaya teşfik edilirdi.Böylece Avrupa'da barış kurulmuş oldu.Prenslikler organize edildi ve avrupa dışında fetihler yapmak fikri uyandı.
Hristiyanların kutsal saydıkları yerleri geri almak istemeleri ;
Hristiyanlar gayet dindar idiler,Kudüste bulunan kutsal yerleri ziyaret ederek haç ödevlerini yapmak ve sevap kazanmak istiyorlardı.Din adamlarıda özellikle büyük prenleri hacca gitmeye teşfik ediyor ve ancak bu suretle günahlarından arına bileceklerini ileri sürüyorlardı.
Bizansın durumu ;
Selçukluların Anadolu'yu fethederek Marmara ve Ege denizine kadar gelmeleri Çakan beyin donanmasıyla akınlar yapması yüzünden Bizans İmparatluğu çok güç bir durum- da bulunuyordu. Dışarda büyük yardımcı kuvvetler gelmedikçe Türk istilasının önüne geçilemeyeceğinin kesin olarak anlaşılmıştı. İmparator Alexi Komen, Papa' ya baş vurarak acele yardım istedi. Bu durum zaten Kudüs'ü kurtarmak için bir sefer yapılmasını isteyen Papanın'da işine geldi.
Suriye'nin durumu;
Bu sırada Suriye' de durum karışıktı .Kudüs'e gelen haçlılar güçlük içinde kalıyorlardı.
Bunlar Avrupa'ya dönüşlerinde mübalalı şekilde şikayetlerde bulundular ve Kudüs'ün kurtarılmasını istediler.
2- EKONOMİK NEDENLER
Avrupada halk yokluk içinde idi. Köylüler açlıktan kırılıyordu. Halbuki doğunun zengin ve verimli toprakları olduğu, şehirlerin altın ve gümüşle dolu bulunduğu propangandası yayılıyordu.Buralara gittikleri taktirde daha mutlu olacaklarını sanan bu fakir halk,çapul ve ganimet hırsıyla kendi ülkelerini bırakacak durumda idi.
3- SİYASAL NEDENLER
Avrupada barışın kurulması özellikle asil sınıfın çoğalmasına sebep oldu. Büyük arazi sahibi asillerin çocuklarından yalnız büyük oğulları babalarının mirasına sahip olurlar- dı ; diğer çocuklar asaletleri olmakla beraber işsiz,güçsüz kalırlardı.Papa Urban durumu gayet iyi anlamış olduğundan "Gidiniz fethettiğiniz ülkelerin kontu veya dökü olunuz "diyordu.İşte bu asiller ve şovalyeler macera aramak ve yeni ülkelerde mevki sahibi olabilmek için sefere gitmeye hazır idiler.
4- DİĞER NEDENLER
Papa haçlı seferlerinin yapılmasını kuvvetle arzu ediyordu.Yeni ülkeler fethedilince sözünün geçtiği yerlerde genişleyecekti.Krallarda prenslerden kurtulmak için onların haçlı seferlerine katılmalarını çıkarlarına uygun buluyorlardı.Bu suretle Krallığın nüfuzu artmış olacaktı.
Haçlı seferelerin propagandasını trubadur denilen halk şairleri yapmışlardı.
HAÇLI SEFERLERİ
1095 yılında Papa Urbanus II'nin emriyle Fransa'nın Clermant kentinde yaptığı konuşmayla başladı ve 1096 - 1270 yılları arasında sekiz haçlı seferi düzenlendi.
Birinci Haçlı Seferi;(1096 - 1099)
I.haçlı seferinin ilk topluluğu 1096' da Fransız keşişi L'Emrita yönetiminde harekete geçti. Yaklaşık 100.000 kişilik bu ordu daha çok askerlik bilgisinden, düzen ve disiplin- inden haberi olmayan yoksullar, dilenciler ve aşırı fanatik dindarlardan oluşuyordu. Eylül 1096 'da Bizans İmparatoru Aleksios I Komnenos tarafından Anadolu ' ya geçirilen bu ilk haçlılar, Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan tarafından İzmit' e varmadan büyük ölçüde yok edildiler. Ama I.haçlı seferinin asıl askeri kuvveti, Gedofroi'de Bouillon yönetiminde, Avrupanın en iyi şovalyelerinden oluşmuştu 600.000 - 700.000 kişilik bir ordu halinde Anadoluya girdi. Bu güçlü haçlı ordusu Anadolu'ya geçmeden önce, Bizans İmparatorluğuyla bir antlaşma yapmıştır.
Bu antlaşmaya göre Bizanslılar, Haçlıların Anadolu'ya geçmelerine yardım edecekler, Haçlılarda Anadolu'da elegeçirdikleri toprakları Bizans' a vereceklerdi. Haçlılar ilk iş olarak, yirmi yıldan beri Anadolu Selçuklu Develeti'nin başkenti olan İznik' i kuşattılarBu sırada I.Kılıç Arslan kentin yardımına koştu, ama bütün çabalar, kentin Haçlıların eline geçmesini önleyemedi. İzniki savunanlar, Kılıç Arslan'ın izniyle kenti 26 Haziran 1097 de Bizanslara teslim etti. Ardından Kılıçarslan komutasındaki
kuvvet- lerle Eskişehir'e çekilip,yeni kuvvetlerle ordusunun gücünü artırdı.Daha sonra doğu yönünde ilerleyen Haçlılarla Eskişehir önlerinde bir kere daha karşılaştı,çok kanlı bir savaş oldu,ancak Selçuklular,hem sayıca pek fazla,hemde baştan aşağı zırhlı olan Haçlı ordusunu yenmeyi başaramadılar. Bunun üzerine Kılıç Arslan I.ordusu Haçlıların önünden çekti (4 Temmuz 1097) Bu tarihten sonra Seçuklular Haçlılara çete savaşına giriştiler. sürekli baskınlar düzenleyerek, su ve yiyecek stoklarını yok etme yolunu denediler. Eskişehir yenilgisi üstüne Marmara bölgesi elinden çıkan Selçuklular, başkentini Konya'ya taşıdılar ancak burada barınamayarak, kenti boşaltmak zorunda kaldılar. Haçlılar Konya'yı aldıktan sonra Kayseri, Göksu, Maraş yoluyla Çukurova'ya indiler. Selçukluların Haçlılar karşısında uyguladıkları çete savaşı taktiği büyük ölçüde başarılı olmuş, Haçlılar
Toroslar'ı aştıkları zaman sayıları 100.000' e inmişti. Torosları aştıktan sonra Urfa'yı alan ve burda bir kontluk kuran (1098 - 1144)Haçlılar 2 Haziran 1098 'de Antakya'yı ele geçirdiler.
Kenti kurtarmaya gelen Selçuklu ordusunu yenilgiye uğrattı- lar(28 Haziran 1098)sonra tıpkı Urfa'da olduğu gibi buradada bir Haçlı kontluğu kurdular (1098 - 1268). Daha sonra KudüS yönünde yürüyüşlerini sürdüren Haçlılar 15 Temmuz 1099 'da Kudüs'ü alarak burada Kudüs Latin Krallığını kurdular (1099-1291)
İkinci Haçlı Seferi;(1147 - 1149)
Musul hükümdarı İmadednin Zengi 23 Aralık 1144' de Urfa'yı geri alınca Avrupalılar yeni bir Haçlı Seferi hazırladılar ve bu Haçlı seferine Alman İmaparatoru Kondrad III ile Fransa Kralı Louis VII' katıldı. Kondrad III 75.000 kişilik oradusuyla Anadolu'ya girdi.Ancak Mesud I karşısında ağrı bir yenilgiye uğradı.Bunun üzerine yaklaşık 5.000 kişiyle birlikte İznik - Balıkesir - Bergama - İzmir - Efes -Denizli yoluyla Akdeniz kıyılarına indiler ve Antalya'dan deniz yoluyla Suriye'ye geçebildiler 2. Haçlı ordusu daha sonra Şam'ı kuşattı ama sonuç elde edemedi.
Üçüncü Haçlı Seferi;(1189 - 1192)
1174 'te Nureddin Mahmud Bin Zengi'nin ölümü üstüne Mısır'da bağımsız bir devlet kurup durumunu sağlamlaştıracak sonra Haçlılarla mücadeleye girişen Seladdin Eyyübi,Haçlıları önce Merc-i Uyün'de yendi,daha sonra ellerinde tuttukları Beyt'ül Ahzan kalesini aldı.Seladdin Eyyübi bu başarılarının ardından 1187 Tamuzun'da Hattinde büyük bir Haçlı ordusunu ağır bir yenilgiye uğattı. Bu savaşta Kudüs'te latin Kralı Gui'de Lusignan başta olmak üzre karallığın ileri gelenlerinden pek çoğu
Selahaddin Eyyübi'ye tutsak düştü.Bu zaferden sonra Selahaddin Eyyübi Haçlılardan 4 Temmuz 1187'de Tabere'yi,9 Temmuz 1187 de Akka'yı,29 Temmuz 1187' de Sayda'yı,Ağustos 1187'de Beyrut'u ,Eylül 1187'de Askalanlı ve Gazze'yi aldı.2 Ekim 1187'de de Latin Krallığının başkenti olan Kudüs'de Selahaddin Eyyübi'nin eline geçti.Selahaddin Eyyübi'nin kazandığı bu başarılar 3. Haçlı Seferinin başlamasına neden oldu.Alman İmparatoru Friedrich I Barbarosa çok büyük bir orduyla Anadolu'ya
girdi.Haçlıları gene başlarında Kılıç Arslan II'nin bulunduğu Anadolu Selçuklar karşıladı.
Ancak yaşlanmış olan II.Kılıç Arslan Haçlılar Andolu'ya girdikleri sırada ülkesini 11 oğlu arasında bölüştürmüştü,dolaysıyla Anadolu Selçuklu Devleti siyasal birlikten yoksundu.Almanlar Anadolu'da ilerlerken önce göçebe Türkmen boylarının saldırısına uğradılar konya önlerinde asıl Anadolu Selçuklu Devletinin kuvvetleriyle karşı karşıyageldiler.
Haçlılar Anadolu Selçuklu Devletinin başkenti olan Konya'yı almayı başardılar. Burada Haçlılarla Selçuklular arasında yapılan bir antlaşma gereğince 25 kişi rehin olarak haçlılara verilmişti. Bu sayede Haçlıların savaşmadan ve bir saldırıya uğramadan Anadolu'yu geçmeleri sağlanmış oldu. Haçlılar Konya'dan sonra Karaman yönünde harekete geçtiler. Ancak Toroslarda Anadolu Selçuklu Denetiminden bir dereceye kadar bağımsız olan göçebe Türkmen boylarının saldısına uğradıklarından ellerinde rehin bulunan 25 Selçuklu beyini ödürdüler. Ama Friedrich I Barbarossa Kudüs'e ulaşmadan Tarsus çayı olarak bilinen Kydnos çayında boğularak öldü, ordusu Akdeniz kıyılarını izleyerek Filistin'e ulaştı. Alman İmparatorunun karadan Kudüs'e gitmeyi seçmesine karşılık İngiltere kralı Aslan yürekli Richard ile Fransa kralı Philippe - Auguste, İtalyan kentlerininde yardımıyla deniz yoluyla Filistin' e geldiler. Haçlılar ilk iş olarak Akka kalesini karadan ve denizden kuşatıp ele geçirdiler.Ancak gene aynı sırada Philipe Auguste,aslan yürekli Richard anlaşamdığından seferi terk ederek ülkesine döndü . Böylece, hem Haçlıların gücü azalmış, hemde başlarına iyi bir asker, ama kötü bir siyasetçi ve devlet adamı olan Richard geçmiş oldu.3. Haçlı Seferinden haçlıların tek başarısı Akka Kalesini almak oldu.
Dördüncü Haçlı Seferi;( 1202 - 1204)
Alman İmparatoru Heinrich III 'ün düzenlediği 4.Haçlı seferine Venedikliler'de bütün deniz kuvvetleriyle katıldılar. Ancak bu haçlı seferi Kudüs yerine Ortadoks Bizans'a karşı yapıldı. Seferin Bizans'a yönelmesinin temel nedeni, Akdeniz ve Karadeniz ticaretinde Bizans ile Venedik arasındaki iparatorluk çekişmleri ve Latinlere karşı duyulan derin düşmanlık duygularıydı. Bizans'taki taht kavgaları, gerek Venediklilerin gerekse öbür Haçlıların Bizans'ın iç işlerine karışmalarına olanak tanıyordu.1195 'te tahttan indirilen ve gözleri kör edilen İsaakios II Angelos 'un oğlu Prens Aleksios III.Angelos'a karşı Venedikliler ve öbür haçlılardan yardım istemişti.Bunun üstüne haçlı ordusu Ku- düs seferinden vazgeçerek Aleksios 'un isteğini Bizans'ın kendilerine büyük bir para vermesi karşılığında kabul etti.Venediklilerde haçlı ordusunun atlarını ve erlerini para karşılığı Bizans önüne taşımayı kabul ettiler.Haçlı ordusu 24 Haziran 1203'de İstanbul' a geldi ve kent 17 Temmuz 1203'de haçlıların eline geçti.Daha önce tahttan indirimiş olan İsaakis II Angelos yeniden tahta çıkarıldı,oğlu Alekesios'da Aleksios IV adıyla ortak imparator ilan edildi.Ancak bu durum çok sürmedi.Bizanslılar Haçlılara vermeyi vaat ettikleri parayı ödeyince haçlılar davranışlarını değiştirdiler.Önce İstanbul önle- rinde Venediklilerle öbür haçlılar,Bizans İmparatorluğu toraklarını aralarında bölüştüren bir antlaşma imzaladılar; Ardında 13 Nisan 1204 'te saldırıya geçerek kente girme- ye başladılar.Bizans 3 gün süreyle yağma edildi,yakılıp yıkıldı.Haçlılar kente egemen olduktan sonra,daha önce Mart 1204 ' te İstanbul önlerinde kendi,aralarında yaptıkları ve Bizans İmparatorluğu topraklarının bölüştürülmesiyle ilgili antlaşmaya uygun ola- rak ,imparatorluk topraklarını kendi aralarında pay ettiler.Daha sonrada haçlı komutan- larından Marki Bonifacia di Monferatto'ayu imparatorluk tahtına çıkardılar. Böylece İstanbul'da bir katolik latin imparatorluğu kurulmuş oldu(1202 - 1261)
Beşinci Haçlı Seferi;(1217 - 1221)
Bu haçlı seferini düzenlşeyen Macar kıralı Andros II Eyyübiler karşsında hiç bir başarı elde edemedi. Kahire önlerine kadar ilerlemesine karşın,Eyyübiler karşısında yenilgiye uğrayarak ülkesine dönmek zorunda kaldı.
Altıncı Haçlı Seferi ; (1228 - 1229 )
Alman İmparatoru Friedrich II bu haçlı seferinde Eyyübiler arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak barış yoluyla Kıdüs ' ü ve Kudüs ' denize bağlayan dar bir bölgeyi on yıl süreyle elde tutmayı başardı.(1229) Böylece Kudüs' 1245' e kadar haçlıların elindekalmış oldu.
Yedinci Haçlı Seferi ; (1248 - 1254)
1245' de Kudüs 'ün yeniden Müslümanların eline geçmesi üstüne Fransa Kralı Louis IX tarafından düzenlenen bu seferde,Fransızlar Dimyat' ı aldı (1249),ama Louis IX Mısır içlerinde ilerlerken Manoure' de Eyyübilere yenilerek,ordusunun ileri gelenleri ile birlikte tutsak düştü. Bir süre sonra savaş tazminatı ödeyen Louis IX ordusundan geriye kalanlarla birlikte Akka 'ya çekildi (1250).
Sekizinci Haçlı Seferi ;(1270)
Fransa kıralı Louis IX tarafından düzenlenen bu seferde Fransız ordusu Tunus kıyıları- na çıktı ve Tunus kentini almak istedi, ancak Louis IX bu tasarısında başarılı olamadı ve Tunus kentini kuşatırken öldü.
HAÇLILARIN SONU
Suriyede kalan haçlı prensliklerini Memlük Türkleri ortadan kaldırmışlardır. Moğollar,Harzemşahlar Develetini yıktıktan ve Anadolu Selçuklu devletini de egemenlikleri al- tına aldıktan sonra,Mısır üzerine yürümeye hazırlanmışlardı. Fakat Memlük komutan- larından Baybora Moğolları Ayncalüt savaşında yenerek bu istilayı önledi. Bundan sonra Memlükler Hafya, Yafa, Antakya, Trablusşam ve Akka kale ve şehirlerini zaptederek Haçlıların son kalıntılarınıda Suriye 'den temizlediler.(1291)
HAÇLI SEFERLERİNİN SONUÇLARI
Haçlı Seferleri Doğu'da ve Batı' da önemli etkiler meydana getirdi. Bunların başlıcaları şöyle özetlenebilir.
Siyasal Sonuçlar
Haçlı Seferlerinin başladığı sırada,Türkler'in ileri yürüyüşü Marmara kıyılarına ulaş- mıştı.Haçlı Seferleri bunu durdurdu.Türkler,Orta Anadoluya çekilmek zorunda kaldılar .Tekrar ilerleyebilmeleri için uzun süre uğraşmaları gerekti. İstanbul' un çok yakınlaşan fethide üçyüz yıl geriye kaldı. Bizans daha uzun yaşama hakkı buldu .
Yeni yerleşmeye ve Türkleşmeye başladıkları topraklarda, Haçlı ordularına karşı verdikleri şiddetli mücadele,Türk nüfusunun kırılmasına ve sayısız mal kaybına sebep oldu.
Haçlı ordularının Anadolu'nun bağrında büyük ölçüde yok edilmeleri bunların Suriye ve Filistine indiklerinde sayıca azalmalarına yol açtığı için , buraları bekleyen felaketler önemli ölçüde önlenmiş oldu. Türklerin islam dünyasının savunmasını üzerine aldıkları ve bunu başarıyla yaptıkları ortaya çıktı. Haçlı Seferleri Avrupada büyük siya- si sonuçlar verdi. Seferlere katılan senyörlerin çoğu öldü veya ülkesine döndüğü zaman çok fakirleşmiş oldu. Güçleri kırıldığı için,krallar bunları ortadan kaldırmakta fazla zorluk çekmediler.
Ayrıca, seferler sonunda, islam dünyasından barutun kullanılması da öğrenilmişti. Ateşli silahların ve topların yapılarak bunların derebeyler karşısında kullanılması feodaliteyi zayıflattı. Kralların etkisi güçlenince merkezi yönetimlerde kuvvetlendi. Bunların arasındaki rekabet ise,yeni deniz yollarının bulunması,coğrafi keşiflerin yapılması gibi sonuçlar üzerinde etkili oldu. Feodalitenin zayıflaması ile köylüler ser- bestleştiler. Çiftçilerin sosyal tabaka olarak etkisi çoğaldı. Ayrıca ticaret yoluyla zenginleşen şehir halkıi burjuvalar olarak sosyal ve siyasi alanlarda önemlerini artırdılar.
Ekonomik Sonuçlar
Haçlı seferlerinin sebeplerinden biri, Doğu' nun eriştiği büyük zenginlikten pay almaktı Haçlılar bu amaca doğrudan doğruya ulaşamadılar. Ancak, kağıt, cam , demir, deri sanayilerini tanıdılar ve bunları ülkelerine götürdüler.Ayrıca Doğu'daki yüksek hayat seviyesi,haçlıların dönüşünde Avrupa' da da uygulanmaya başlandı .Bunun sağlanması için girişilen gayretler ekonomiye genel bir canlılık getirdi.Seferler sonunda doğu ile batı arasınsaki ticari ilişkiler arttı. Haçlı ordularını doğuya taşıyan Venedik, Cenova, Napli gibi şehirler bu işten büyük servet edindiler. Böylece siyasi ektileri arttı ve zen- gin devletler haline geldiler.
Dini Sonuçlar
Papalık, Haçlı seferlerini körüklerken. Doğudaki zaferlerin,gücünü büsbütün artıracağını umuyordu. Başlangıcta bu yönde bir gelişme görüldü . Ancak,sonraki seferlerin başarısız olması kilisenin etkisini azalttı. Derebeylerini büyük ölçüde ortadan kaldırdıran kıralların gücü artarken kilisenin ki geriledi. Böylece taassup biraz azaldı ve edebiyat başta olmak üzere sanat alanında serbestlik görüldü. Buda Avrupa'da yeni akımları ortaya çıkardı.
Bilim ve Teknik Açısından
İslam dünyasındaki bilgi birikimi, Sicilya ve İspanya üzerinden Avrupa' ya akarken Haçlı Seferleri yoluyla da tanınıp öğrenildi. Barut, pusula, kağıt, dokuma, sanayi ve basım araçları Avarupa'ya geçti. Bunların her biri ayrı ayrı alanlarda bilim ve teknik gelişmelerine yol açtı. Kültür hayatı canlandı. Haçlı Seferlerinin izleri yüzlerce yıl boyunca devam etti. VIII. Haçlı Seeferinden sonra da özellikle Osmanlılar döneminde, Türklere karşı yeni Haçlı Seferleri düzenlendi. Birleşik Avrupa orduları,Türk ilerleyişini durdurmak için Doğu yönünde harakete geçti. Son olarak I. Dünya Savaşındaki yenilgiyi takip eden yıllarda,Avrupa, Türkleri Anadolu' dan çıkarmak, burada Rum ve Ermeni devletçikleri kurmak hevesine kapıldı. Bu anlayışın belirtisi olarak Andolumuzun bağrına kadar ordular gönderdi.
Büyük bir kumadan ve ileri görüşlü bir devlet adamı olan Atatürk'ün önderlğinde Türk milleti, bu yeni saldırıyı püskürttü ve sonsuza kadar yaşayacak olan Türk Cumhuriyetini kurdu. Atatürk'ü milli kahraman payesine yükselten bu savaş tıpkı Türkiye Selçuklu Devletin' de olduğu gibi bir ölüm kalım mücadelesi halinde cereyan etmişstir. Haçlılık anlayışı günümüze kadar etkisini korudu
TARİHİ ÖZEL NOT
Krallar savaşı olarak adlandırılan haçlı seferi III.Haçlı Seferidir.
MAGNA CHARTA (BÜYÜK ŞART) (1215)
İngiltere’de, halkın kişisel haklarının kral tarafından kabul edildiğini belirten ilk siyasî belgedir.
Aslan Yürekli Richard’ın kardeşi Yurtsuz John İngiltere Kralı olunca soyluların baskısıyla karşılaşmış, bu baskı sonucunda Magna Charta’yı (Büyük Şart) imzalamak zorunda kalmıştır. Magna Charta, İngiliz demokrasisinin temeli olarak kabul edilmektedir. Nitekim bu belge ile kralın yetkileri kısıtlanmıştır.
İlk kez hükümdarın yetkilerinin sınırlandırılması açısından Sened-i İttifak’a, kanun üstünlüğünün kabul edilmesi açısından Tanzimat Fermanı’na benzetilebilir.
1215 yılında biraraya gelerek güçlerini birleştiren derebeylerin (baronlann), İngiliz kralı I. John´u zorlayarak elde ettikleri hakların bütününü içeren belge. Bu belgenin ortaya çıkmasına neden olan gelişmeler, Normanların İngiltere´yi fethine kadar gider. İngiliz kralları, bu fetihten itibaren iktidarı tamamen ellerine geçirip derebeylerini saf dışı bırakmak istediler. Kralların bu girişimleri sonucu zarara uğramaya başlayan baronlar, onların bu hareketine karşı çıktılar ve zaman zaman isyan ettiler.
Krallarla baronlar arasındaki bu çekişme 150 yıl kadar sürdü. Bardağı taşıran son damla, Kral John´un uygulamaları oldu. Kral John, derebeylerine karşı krallığın bütün gücünü kullandı. Derebeylerin nefretini kazandı. Onun 1214´te Fransızlara karşı yaptığı savaşta yenilmesini fırsat bilen baronlar, topraklarını, şatolarını, imtiyazlarını ve diğer haklarını geri almak için harekete geçtiler. Kısa zamanda biraraya gelerek isteklerini bir taslak halinde krala sunmaya karar verdiler; eğer kral isteklerini kabul etmezse, onunla savaşacaklarına İlişkin sözbirliği ettiler.
Baronlar 1215´te kralla görüştüler. Kral ileride bir cevap vereceğini vadettiyse de, sözünde durmadı.
Bunun üzerine baronlar ayaklandılar. Önemli şehirleri ele geçirip kralı çaresiz bıraktılar. Sonunda kral, onlarla bir anlaşmaya varmak zorunda kaldı. Kral I. John, 1215 Haziran´ında imzalanan Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı) ile, egemenliğinin "baron" diye adlandırılan büyük toprak sahipleri adına kısıtlanmasını kabul etti. Kralın kayıtsız otoritesini baronlar lehine sarsmaya yönelik bu ferman, kral ile bu feodal beylerin karşılıklı görev ve yetkilerini belirtmek üzere düzenlenmiş bir antlaşmadan başka bir şey değildi. Asıl amaç kralın yürürlükte bulunan kanunlara uymasını sağlamak, derebeylerine bazı haklar tanımak ve bu hakları korumaktı. Kısacası bu ferman ile büyük malikane sahipleri, geniş imtiyazlar elde ediyorlar, derebeyliklerini ya da vasalliklannin temelini sağlam bir zemine oturtuyorlardı. Halk ise yine serf olarak kalıyor, derebeylerinin toprakla birlikte alıp sattığı köle durumundan kurtulamıyordu. Bir burjuva ayaklanması sonucunda ortaya çıkan Magna Carta, 63 maddelik bir fermandan ibaretti.
Bu fermanın en önemli üç maddesi şunlardır:
o Hiçbir hür insan, yürürlükteki kanunlara başvurulmaksızın tutuklanamaz, hapsedilemez, mülkü elinden alınamaz, sürülemez veya herhangi bir şekilde yok edilemez. (Burada sözü edilen hür insanlar sadece senyörler, kilise adamları, vasatlar ve vasatların vasatları ile hür köylüler, denen topluluklardı.); Adalet satılamaz, geciktirilemez, hiçbir hür yurttaş ondan yoksun bırakılamaz;
Yasalar dışında hiçbir vergi, yüksek rütbeli kilise adamları ile baronlardan meydana gelen bir kurula danışılmadan, haciz yoluyla veya zor kullanılarak toplanılamaz.
Derebeyleri tarafından boyun eğmeye razı edildiğinin belgesi olan Magna Carta, daha sonraki yıllarda da kralları yola getirmek için pek çok kez ortaya çıkarıldı. 1400´lü yıllarda, İngiliz parlamentosunun krala karşı elinde tuttuğu bir silah haline geldi. Magna Carta, pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, özellikle ilk yıllarında ABD´nin Avrupa´ya karşı çıkan siyasi düşüncelerine de yön
verdi.
Magna Carta (Latince: "Büyük Sözleşme") veya Magna Carta Libertatum (Latince: "Büyük Özgürlükler Sözleşmesi"), 1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesidir. Günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından birisidir. Aslen, Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında, kralın yetkileri hususunu karara bağlamak amacıyla imzalanmıştır. Kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini, kanunlara uygun davranmasını ve hukukun kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılıyordu.
Vatandaşların özgürlüklerini belirlemekten çok, toplum güçleri arasında bir denge kuran Magna Carta, kralın sonsuz olan yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlamıştır. Magna Carta’nın 39. maddesinde yer alan; “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır” maddesi Magna Carta'nın en önemli maddelerinden biridir. Bu madde sayesinde günümüz hukuk sisteminin temelleri atılmıştır.
YÜZYIL SAVAŞLARI (1337-1453) (İNGİLTERE & FRANSA)
Yüz Yıl Savaşları, İngiltere kralı III. Edward'ın Fransa tahtında hak iddia etmesiyle 1337'de başlayan ve ancak 116 yıl sonra 1453'te sona eren savaşlar dizisidir. Bu savaşlardan 1346 Kresy Savaşı’nda, tarihte ilk kez İngilizler tarafından top kullanılmıştır. Bu savaşta İngilizler, Fransa’nın önemli bir bölümünü ele geçirmişlerse de sonradan, Jan Dark’ın da etkisiyle Fransızlara mağlup olmuşlardır.
- İki büyük Avrupa ülkesinin mücadeleleri, Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda daha rahat ilerlemesini kolaylaştırmış ve Fetret devrinde saldırıya uğramamasını sağlamıştır.
- Yüzyıl Savaşları’ndan sonra, İngiltere’de 30 yıl süren iç savaşlar (Çifte Gül Savaşları) (1455-1485) yaşanmıştır. Bu savaşlar sonrasında İngiltere’de feodalite zayıflamıştır.
- Yüzyıl Savaşları, askeri evrim zamanıydı. Silahlar, taktikler, ordu yapısı ve savaşın sosyal anlamındaki bütün değişimleri, savaşın isteklerine bir dereceye kadar cevap vermek, teknolojideki kısmen ilerleme, savaş düşüncesi derslerinde kısmen ilerleme.
Sonuçları:
- Fransa savaşta galip gelerek topraklarını İngiliz işgalinden kurtarmıştır.
- Top ilk kez 1346 Kresty Savaşı'nda İngilizler tarafından kullanılmıştır.
- Ulusal duyguların gelişmesine yol açmıştır.
- Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da rahat ilerlemesine ve Fetret Devri'nde bir saldırıya uğramamasını sağlamıştır.
- İngiltere'de Çifte Gül adı verilen iç savaşlara neden olmuştur (1455-1485).
- En meşhur İngiliz silahı English Longbow, ayrıca Welsh Longbow(yaylı ok atan silah) olarak da isimlendirilir. Güçlü bir Orta Çağ silahı idi. Yaklaşık 6 ft 6 inc (2.0 metre) uzunluğundaydı. İngilizler, İskoçlar ve Galler tarafından avcılık ve savaş silahı olarak kullanıldı. Yeni silah olmadığından o zamanda savaş içinde önemli rol oynadı. İngilizler'e pek çok savaşta taktik üstünlükler verdi. Fransızlar esas olarak yaylı tüfeklerine (crossbow) güveniyorlardı. Bu alet Cenovalı paralı askerlerce sık sık
kullanılıyordu. Bu silahın sık kullanılmasının nedeni kısa bir eğitim ve az bir ustalık gerektiriyor olmasıydı.
Yüzyıl Savaşlarının En Büyükleri ;
1337 - Cadsand Savaşı (Battle of Cadsand) düşmanlıkların başlangıcı - İngiliz zaferi.
1340--24 Haziran - Battle of Sluys (Sulys Savaşı) -- İngiliz Zaferi.
1345 - Battle of Auberoch (Auberoche Savaşı) -- İngiliz zaferi.
1351--27 Mart - Combat of Thirty (Otuz Hücum Savaşı) --
1372 -Rochella Savaşı; Castillian-Fransız filosu İngiliz filosunu yener.
1418--31 Temmuz - Rouen kuşatması.
1421--22 Mart - Bouge savaşı.
1423--31 Temmuz - Cravant Savaşı.
1424--17 Ağustos - Vernuil Savaşı.
1429--12 Şubat - Herrings Savaşı.
1440 - John Talbot Harfleur'u alır.
1453--17 Temmuz - Battle of Castillion (Castilion savaşı) İstanbul'un Fethi'nden tam 50 gün sonra Jean Bureau Talbot'u yener ve Yüzyıl savaşı son bulur. Fransız zaferi.
ORTAÇAĞ AVRUPASINDA BİLİM ADAMLARI
Batıda ise bu dönemde birkaç girişimden söz edilmektedir. Bunlardan biri 787’de Fransa’da Şarlman’ın başlattığı eğitim hareketidir. İmparator tüm kilise ve bağlı kuruluşların okul açması için izin verir. Laik eğitime yönelik okullar ileride kurulacak olan üniversitelerin temelini oluşturur.
Frederik döneminde (Roma İmparatorluğu 1194-1250) bilim yeniden canlılık kazanmıştır. Salerno tıp biliminin en önemli merkezi olmuştur. Bologna üniversitesi hukuk öğretimi ile başlar, çok geçmeden felsefeye de yer verir. Aynı dönemde Paris’te öğretim üyeleri kendi yönetimlerinde bir diyalektik okul kurarlar. Bu model İngiltere’de benimsenir ve Oxford ve Cambridge üniversitelerinin ortaya çıkması öğretim üyeleri loncasının girişimiyle gerçekleşir.
Bilimin gelişmesinde aynı zamanda iki farklı görüşe sahip manastırın etkisi olmuştur. Bunlardan biri 1209’da Fransisken (Gri Frerler) tarikatı, diğeri de 1215’de Dominiken (Siyah Frerler) dır. Başlangıçta her iki tarikatta dinsel kuruluşlardı. Giderek birincisi bilime, ikincisi öğretisel felsefeye (düşünce tarihine) yaptıkları katkıyla tanınır.
Ortaçağın en büyük din düşünürü St Thomas Aquinas Dominiken düzenine bağlıydı. Thomas kutsal ve kutsal olmayan bilgilere akılcı bir temel arardı. Bu görüş, Aristoteles bilimi ile Hıristiyan öğretisinin kaynaştığı, yaratılışın amacı olarak insanın alındığı, evrenin insan duyarlığıyla tanımlandığı bir görüştür. Thomas’ın öğretisi giderek katı, değişmez ve söz götürmez sayılır ve Aristoteles’e dil uzatmak Hiristanlığa dil uzatmak olarak algılanır.
Fransisken’lerin yetiştirdiği bilim adamları arasında ise Roger Bacon (1214-1294) yer alır. Bacon hiçbir makam ve rütbesi olmayan bir rahiptir. Bacon ışığın yansıma ve kırılma yasalarını biliyor, merceklerden nasıl gözlük ve teleskop elde edilebileceğini açıklıyordu. Gezegenlerin çembersel olduğu öğretisine belki de ilk karşı çıkan oydu. O aynı zamanda bilimin deneye dayanması gereği üzerinde ısrar eder. Kesin bilgiye bizi bilim götürür; deney dışında her şey tahminden ibarettir ona göre. Öte yandan skolastik düşünceyi eleştirir ve filozofların antik dili bilmediklerinden dolayı hataya düştüklerini söyler. Bacon tam bir devrimci sayılmaz çünkü bilim ve dinin er geç bağdaşması gerektiğine içten inanıyordu.